2007 ile 2009 yılları arasında bloglarda dolaşmayı severdim. Onlardan özenerek progresif rock albümleri paylaştığım bir blog’ta yapmıştım. Şu an o blogu kullanmıyorum. Her ne ise. 2009 yılında önemli (benim için) albümler paylaşan bazı blogları takip ediyordum. Albümü de o zamanlar o takip ettiğim bloglardan birisinde görüp, indirdim. Hatta başka bir blog’tan tanışıklığım olan Avustralya’lı bir arkadaş’a bu albümü söylediğimde hemen albümü bulup indirmiş, ertesi günde albüm hakkında ki yazısını blog’una koymuştu. O yazı hala o blog’ta vardır.
Lars Fredrik Frøislie |
2005 yılında çıkardıkları ilk albüm ile 70’lere yolculuk yaparsınız, bu albümde olduğu gibi. Bu albüm ilk albüme gore kısa olmasına rağmen, bu albümü tercih ediyorum. (Hinterland, sadece albüme ismini veren parça, 28 küsür dakikalık bir destan) Tercih sebebim, grubun kendi müziğini bulması. Gerçekten öyle mi. Bu albümden sonra çıkardıkları albümün müzikalitesi bambaşka. Afterglow albümü müziğiyle devam etmiş olsalardı keşke.
Afterglow albümünün 5 parçası var. Birinci, üçüncü ve beşinci parçalar progresif rock için çok kısa. Çok kısa olmalarına rağmen albümün müziğinin dayandığı Avrupa ortaçağı ve rönesans dönemi folk müziğini hatırlatıyor. 3 kısa parça da iki dev parçanın aralarına sıkıştırılmış, Dinleyen kişiyi ortaçağ’a götürebiliyor.
Ortaçağ kuzey avrupa ve viking müziğini anımsayabilirsiniz.
Progresif rock ölmedi yada bitmedi lafının karşılığı, albümün ikinci parçası ‘Imperial Winter White’ adlı parçadır. Tabii ki benim için. 70’lerin ve günümüzün efsane grupları Genesis, Yes, King Crimson, PFM, Gentle Giant gibi grupların müzikal yapısını hem bu parça da, hem de diğer uzun parçada rahatlıkla görebilirsiniz. ‘Imperial Winter White’ ağır senfonik bir yapıyla başlar. Açılış, giriş kısmı da diyebiliriz. Ve bu kısım (giriş kısmı) tam 7 dakika sürüyor. Sonrasında 75 öncesi Genesis’inden akustik ve melodik bir kısım var. Sanki Peter Gabriel’li Genesis dönemi müziği. Çoşturucu klavye,davul ve bas gitar işbirliği bir süre sonra parçaya eşlik etmenize sebep oluyor. Adım adım ilerleyen müzik marş haline gelebiliyor, ki senfonik progresif rock ürünlerinde marş haline gelebilmiş pek örnek yoktur.
Albümün ikinci dev parçası ‘In Taberna’. Yes’in Drama albümünden ‘Machine Messiah’ parçası gibi ağır senfonik öğelerle başlıyor. Tabi sadece Yes’e benzetmek te olmaz. 70’li yılların bir çok senfonik progresif rock grublarının kullandığı ağır senfonik yapılarına da benzetilebilir. Duygu yoğunluğu ve melodisi az olmasından dolayı parçayı dinlerken, dinleyeni zorlayabilir. Buna rağmen sabreden kişi parçanın özüne de görebilir.
Ne Muhteşem bir yapıttır, ‘In Taberna’. Kişi; 13 dakikalık parçanın hiç bitmesini istemiyor. Eğer sabreder de dinlerseniz, ‘In Taberna’’nın çello’inin parçaya nasıl bir karakter kattığını görebilirsiniz. Rick Wakeman’ın klavyesini dahi görebilirsiniz.
‘In Taberna’ bittikten sonra albümün son kısa parçası ortaçağ Kuzey Avrupalı’larını hatırlatır. Geçmişten günümüze gelmiş ortaçağ kuzeyli sakinlerinin sivri şapkalarıyla stüdyodan çıktığını hayal edersiniz.
1. The Haywain (0:55)
2. Imperial Winter White (15:02)
3. Interlude (2:32)
4. In Taberna (13:10)
5. Armoury (3:00)
Yapımcı; Lars Fredrik Frøislie
- Tony Johannessen - Vokal
- Morten Andreas Eriksen - Elektrik ve Akustik Gitarlar
- Lars Fredrik Frøislie - Piyano, Mellotron, Hammond C3, Synth (minimoog, ARP ProSoloist & Axxe, Solina Yaylı Topluluğu, Stylophone), Hohner Clavinet (Org), Elektrikli piyanolar (Rodos MkII, Elakapiano 88, Roland EP10), Vokal,
- Kristian Karl Hultgren - Akustik ve Eektrik Bas Gitar
- Martin Nordrum Kneppen - Davul, Perküsyon, Crumhorn (Bir çeşit flüt), Flütler
****
- Sigrun Müh / Çello
- Aage Moltke Schou / Perküsyon, Glockenspiel (Çanlar), Vibrafon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.