Bu Blogda Ara

29 Temmuz 2019 Pazartesi

Birth Control - Backdoor Possibilities 1976


                                 

1960'ların sonunda çıkan progresif rock dönemin bir çok rock gruplarını etkiler. Black Sabbath, The Who, The Doors, Led Zeppelin gibi gruplar ilk aklıma gelenlerden. Daha sonraları bu tarz gruplar rock müziğin efsanelerinden olurlar. Bir çok progresif rock grubu unutulup, bilinmiyorken bu grupların yaptığı müzikler klasik olarak tanımlanır.

Progresif rock'a ilgi duyup dinlenmeye başladıktan bir süre sonra o klasik yada rock efsanelerinin yerlerini progresif rock grupları almaya başlar. Bir süre sonra da rock müziğin o kadar da şablon müziğe dayanmadığı görülmeye başlanır. Hemen hemen bütün progresif rock gruplarının belli dönemlerde değiştikleri görülür. Örneğin Deep Purple(bazıları prog demese de progtur), 70 öncesi yaptığı müzik ile 70 sonrası yaptığı müzik birbirlerinden çok farklıdır. Deep Purple dağılıp,  Rainbow grubunda grup üyelerinin bir kısmı müziğe devam ederken yine ortaya çıkan atmosfere farklıdır. Aynı şeyi Pink Floyd içinde söyleyebiliriz. Belli yıllar arasında müziklerinde ciddi değişiklikler yapmışlardır. Varolan ile yetinmemişler, hem kendilerini geliştirmişler hem de yaptıkları müziklerini.


1970 öncesi kurulan Birth Control grubu da klasikler yada efsaneler arasında gözükmüyor hatta adı bile bilinmiyor olsa da, merak edip dinleyenler için gerçek anlamda bir klasik rock grubudur. Birth Control grubu da bir çok progresif rock grubu gibi belli dönemlerde değişiklere gitmiş, diğer gruplar gibi müziklerini geliştirmişlerdir. Günümüzde rock gruplarının çoğu 70'lerin bir nevi ekmeğini yemekle meşguller.

Birth Control, ilk albümlerinde hard rock'a yakın dururlar. Mellotron kullanırken dahi müziğin atmosferi serttir. Aynı dönemde The Doors'un 'Light My Fire' parçasını da yine sert bir atmosferde yorumlarlar. Bir kaç albüm sonrasında grubun müziği değişmeye başlar. Albümlerin içinde artık caz ritimleri vardır. Gitar ve org soloları ilk dönemki gibi sert değil, caz ve blues ağırlık kazanır.

1976 yılındaki bu albümleri ile diğer albümlerinden farklı, bambaşka bir albümle ortaya çıkarlar. Albüm daha çok 1971-75 arası Yes-Genesis atmosferindedir. Cazı müziklerinde yine kullanmaya devam ederler ancak albümün atmosferi sert değildir, senfoniktir(seslerin birbiriyle uyumlu olması).

Rock döneminde, yani 60'larda ve 70'lerde bir isyanın tanımı (günümüzde heavy metal grupları bu işi üstlenmiştir) da olmuştur. Bütün rock tarihinin en politik grupları bu dönemde çıkmıştır. Pink Floyd'un yapmış olduğu sistem eleştirisinin bir benzeri günümüzde yoktur, yapılmamaktadır ama Pink Floyd taklidi yapan bir çok grup vardır. Birth Control grubu da, önceki albümlerini yazarken belirtmiştim, adını dönemin Papa'sının kürtaj hakkında ki açıklamalarına tepki olarak alırlar. İlk albümlerinden itibaren müziklerinde politik tavırlarını ortaya koyarlar ve sonraki albümlerinde de bu tavırlarını devam ettirirler. Pink Floyd'un 'Animals' albümü gibi sistem eleştirisi albümüne benzer 'Plastik People' albümleri hem sözler hem de müzikal atmosfer açısından mükemmel bir albümdür.

'Backdoor Possibilites' albümü de grubun yine politik tavrını devam ettirdiği bir albüm. Sistem ve toplum eleştirisini 'Plastic People' albümünde olduğu gibi devam ettirirler. Yukarıda belirttiğim üzere albümün müzikal atmosferi 70'lerin başı Yes-Genesis döneminin ve atmosferinin ortaya çıkartılması, grubun müziğinin bambaşka bir yere gittiğini gösterir.

Sert, ağır rock olarak adlandırılan Birth Control grubu bu albümüyle müzik yapmaya başlasalardı ve bu şekilde devam etselerdi, büyük ihtimal senfonik tür olarak adlandırılacaklardı.

Yes'in ve Genesis'in mükemmelliği ararken yakaladıkları mükemmel ötesi atmosferlere Birth Control grubu da bu albümüyle bir ekleme yapar. Ancak sadece tek bir albümle yetinirler. Sonraki albümlerde bu tarz atmosferde olan albümleri olmaz. Daha basit, daha anlaşılır, daha kolay dinlenilir albümlere yönelirler. Müziklerinde yine değişime açıktırlar ve kendilerini de değiştirirler ama dinleyici kitlesi de değişmiştir. Yine de popüler olacağız diye kendilerini satılığa çıkarmazlar.

75 sonrası bütünüyle art rock olarak adlandırılması gereken progresif rock yerine dinleyeciler bir süre sonra popüler kültüre yönelirler. Bir süre sonra da progresif rock ve grupları küçük topluluklara müzik yapmaya başlar. Birth Control de belki müziklerinin kitleye ulaşmasında sıkıntı yaşadıkları için bir çok grup gibi daha dinlenilir albümler yapmaya yönelirler. Bu durumu daha önce yaptıkları 'Buy' adlı parçada yaptıkları sistem eleştirisi varken yapmak zorunda kalırlar.

'Backdoor Posibilities' albümü benim için son Birth Control albümü. Bu albümden sonraki albümleri de severek dinlesem bile bu ve önceki albümlerinden aldığım zevki alamıyorum.

Son olarak ise Birth Control de bir çok progresif rock grubu gibi bilinmesi değil, klasik ve efsaneleşmiş rock gruplarından biri olması gerekiyor.

1. One First of April (7.41)
-  Prologue 2.32
-  Physical and mental short circuit 3.58
- Subterranean escape 1.11
2. Beedeepes (8.34)
- Film of Life 5.37
- Childhood Flash-back 0.52
- Legal Labyrinth 2.05
3. Futile Prayer (5.55)
4. La Cigüena de Zaragoza (8.17)
- The Farrockaway Ropedancer 4.28
- La moineau de Paris 2.24
- Cha cha d'amour 1.25
5. Behind Grey Walls (6.53)
6. No Time to Die (6.10)

Süre : 43.30

Bruno Frenzel / Elektrik & Akustik Gitar, Vokal
Zeus B. Held / Hammond Org, Elektrik Piyano, Moog, Arp Synth(ses düzenleyicisi), Grand Piyano, Alto Saksafon, Tubular Bells, Vokal
Peter Föller / Bas Gitar, Vokal
Bernd Noske / Davul, Perküsyon, Solo Vokal

Konuk
Michael / Perküsyon (4)

22 Temmuz 2019 Pazartesi

Jean Michel Jarre - Equinoxe 1978



Jean Michel Jarre adını lise yıllarından beri bilirim. Daha yeni yeni müzik dinlemeye başladığım zamanlarda elime geçen her kaseti dinliyordum. Jean Michel Jarre adını da dinlediğim karışık kasetlerden birinde görmüştüm. Yıllardır da adının nasıl yazıldığını dahi iyi anımsarım.

Pink Floyd sayesinde öğrendiğim progresif rock gruplarını ilk dinlemeye başladığımda doğal olarak Pink Floyd benzeri grupları (Camel, Eloy, Novalis, Amon Düül II gibi) daha çok dinliyordum. Çok sonraları diğer türleri de dinlemeye başladım. Bu tarz değişiklerinden bir süre sonra da müziğe bakışım değişmeye başladı.

YES, VDGG, Grobchnitt gibi gruplar progresif rock'a bakışımın değişmesinde ilk aklıma gelen gruplardı. Bir süre sonra da Tangerine Dream ile tanıştım, daha önce de dinlemiştim bir çok albümünü ancak gerçek anlamıyla TD müziğiyle tanışmam bir kaç tür ile yetinmemeye başladığım zamanda oldu. Tangerine Dream'in müziği de aynı YES, VDGG, Pink Floyd gibi müziğe bakışımda büyük değişiklere yol açtı.

Hatta bloğumda en çok yazdığım Tangerine Dream grubudur.

Jean Michel Jarre'yi de yine Tangerine Dream dinlediğim zamanlarda tekrar dinlemiştim(hala da dinliyorum). Elektronik müzik dendiğinde aklıma ilk Tangerine Dream gelse de hatta elektronik müzik dendiğinde alman ekolünü tek geçiyor olsam da diğer ülkelerden çıkmış müzisyen ve albümlerini de dinleyip takip ediyorum yada hakkında bilgi ediniyorum. Örneği Kitaro, Vangelis gibi bütün dünya tarafından bilinenleri de seviyor olmama rağmen Tangerine Dream ve alman ekolü ile kıyaslayamıyorum bile.

Onlar çok farklı, Alman ekolü çok çok farklı.

Yakın zamanda yazdığım Anna Själv Tredje grubunu yazarken de dinlediğim albümünün Alman ekolünden olduğunu yazıda belirtmiştim. Demek istediğim elektronik müzikde genellikle progresif elektronik türünde kıstasım her zaman Tangerine Dream olmuştur yada diğer Alman müzisyen ve gruplardır. Aynı avantgard dendiği zaman akıllara Fransızların gelmesi gibi.

Beni elektronik müzikte şaşırtan tek kişi Jean Michel Jarre'nin yaratıcılığıdır. Diğer elektronik müzisyenleriyle karşılaştırılamayacak kadar kendine özgün bir yaratıcılığı vardır. Bu yaratıcılığı da Mike Oldfield'e benzetirim. Her ikisi de yaptıkları bir kalıba sokmadan bir çok müzik türünü kendi müziklerinin içine yerleştirirler. Jean Michel Jarre'de bu albümünde klasik müzik, avantgard gibi kendi ülkesinde fazlaca yapılan müzik türünü albümüne yerleştirmiştir.

Bir önceki 'Oxygene' albümüne göre albüm daha senfonik, daha ritmik ve daha deneyseldir. Deneysellikten anlatmak istediğim experimentallik değil, kendi müziğini geliştirmek için senfonik ve folk ezgilerini albümüne yansıtıyor. Bu haliyle de Tangerine Dream'in 1975 sonrası müzikal değişiminden sonra çıkardıkları albümlere benziyor. Ancak Tangerine Dream üyeleri gibi sentezciyi kullanarak sesleri üstüste bindirerek müzik yapmak yerine hem ritimleri hem de melodileri farklı şekilde kullanarak farklı bir yaratıclık sergiliyor.

O yüzden Jean Michel Jarre, elektronik müzikte beni en çok şaşırtan müzisyendir. Albümde sesler, ritimler ve melodiler o kadar değişken ki ne klasikleşmiş Alman ekolüne benziyor ne de folk ve klasik müzik ezgilerini kullanarak Vangelis'in yaptığı müziklere benziyor. İçinde yaşadığı dönemin gelişen elektronik müzik akımından etkilenmiştir burası kesin ama taklidini yapmayıp kendi müziğini oluşturmuştur. Eğer benzetecek olursak 'Oxygene' albümünü Klaus Schulze müziğine 'Equinoxe' albümünü de Tangerine Dream'e benzetebilirim.


'Oxygene' albümünde sentezleyicileri sesleri üstüste binecek şekilde albümü yapmıştı. Bu albümde ise diğer müzik türlerini de müziğine ekleyerek çok farklı bir atmosfer ortaya çıkardı. 

Jean Michel Jarre'nin iki albümü de daha sonra 80'lerde özellikle pop müziğini etkileyecektir. Aynı Tangerine Dream ve diğer elektronik müzik müzisyenleri ve grupları gibi. Jean Michel Jarre ise bu albümlerle yetinmeyecek günümüze kadar elektronik müziğin öncülerinden biri olacaktır. Hala da elektronik müzik denince akla gelen ilk isimlerden birisidir.

80'leri 90'ların ilk yarısını anımsayanlar Jarre'nin müziklerini bileceklerdir. Çünkü Jarre'nin müzikleri dönemin bir çok TV belgeselinde ve programlarında kullanılmıştır. Bu kadar bilinmesini sağlayan dönemin belgesel hazırlayan, TV programı yapan aydın kitlenin Jean Michel Jarre müziğini modern müzik diye kabul etmesidir.

1. Equinoxe (2.23)
2. Equinoxe (5.01)
3. Equinoxe (5.11)
4. Equinoxe (6.54)
5. Equinoxe (3.47)
6. Equinoxe (3.23)
7. Equinoxe (7.24)
8. Equinoxe (5.04)

Süre : 39.07

Jean Michel Jarre / Synth(ses düzenleyicisi), Org, Mellotron

14 Temmuz 2019 Pazar

Futuro Antico - Futuro Antico 1980


                                             
Aktuala,  1972 yılında İtalya'da çıkan çok kendine özgü bir grup. Müzikleri dönemin bir çok italyan progresif rock gruplarından çok farklı bir atmosferine sahip. Aktuala grubu Walter Maiaoli tarafından eşiyle birlikte kurulur. Bir kaç yıl sonra da albüm yapmaya başlarlar. Müziklerinde özellikle akdeniz, ortadoğu ve asya ezgilerinden beslenirler. Bu konuda krautrock grubu Popol Vuh ile tamamen olmasa da benzerlik gösterir. Her iki grupta avrupa'da doğru dürüst bilinmeyen kültürlerin müziklerini, ezgilerini rock müziğin içine koymuşlardır. Her iki grupta esinlendikleri ezgilerin ait olduğu kültürlerin geçmişleriyle ilgilenmişlerdir. Popol Vuh bilinme ve tanınma konusunda Aktuala grubuna göre biraz daha şanslı denilebilinir.

Walter Maioli, Aktuala grubu dağıldıktan bir süre sonra Riccardo Sinigaglia ile birlikte müzik yapmaya karar verir. 'Futuro Antico' adıyla bir albüm çıkarırlar bu aynı zamanda ikilinin kurduğu grubunda adı olur. Albüm yayımlandıktan sonra her ikisi de kendi müzikal kariyerlerine devam ederler. Belli aralıklarla tekrar bir araya gelerek yine albüm yapmaya devam ederler. Her ikisi de müzikal kariyerinde diğer sanat dallarıyla ilişkilidirler. Ridney Scott 'Gladyatör' filminde Walter Maioli'nin müziklerinden yararlanır. Aynı şekilde Riccardo Sinigaglia'da film müzikleri yapar.

Elektronik müzik, teknolojik enstrümanlarla yapılan genelde uzay seslerini bir nevi taklit eden müzik türü diye akla gelebilir. Ancak elektronik müzikte doğadaki sesler de taklit edilir. Bu seslere  hayvanlar ve insanlar da dahildir. Örneğin Edgar Froese 'Aqua' albümünde endonezya'ya yaptığı yolculukta ülkeden etkilenmiş ve doğada bolca bulunan ve yaşamın da kaynağı su üzerine albüm yapmıştır. Walter Maioli de Aktuala grubunu kurarken müziğin odağını bunu oturtmuştur.

Maioli Aktuala'yı; güncel anlamına gelen sözcüğü (ve aynı zamanda kavram olan) eski ile yeninin birleşimi olarak sunar. Riccardo Sinigaglia ile olan projesinde de bunu net olarak (antik gelecek) gösterir.

Progresif rock 60'ların sonunda ortaya çıkan bir müzik türü değil bir müzik anlayışıdır. 70'li yıllardaki yükselişi ve günümüzde de varlığını hala devam ettirmesi sadece yapılan müziğin mükemmelliğinden kaynaklı değil, dönemin müzisyenlerinin müzikal anlayışından, müziğe bakışından kaynaklıdır. O dönemin müzisyenleri dünyada var olan hemen hemen her şey ile ilgilenmişler, kimileri progresif rock'ın popüler olduğu 70'lerde tanınmaya çalışmışlarsa da 80 sonrası müziğin bir meta aracına dönüşmesiyle birlikte yaptıkları müzik art rock'a (sanat rock) dönüşmüştür. Kimisi de popüler olmaya çalışırken karşılarına çıkan tüketimciği görüp buna karşı tepki vermişlerdir. Pink Floyd'un 'Wish You Were Here' ile 'Animals' albümleri ilk akla gelen tepkisel albümlerdir.

Progresif elektronik rock ise günümüz progresif rock dinleyenlerinin nasıl diğer türler ile ayırım yapıp progresif rock'ı bir nevi kutsuyor ve öne çıkartıyorsa, ben de progresif elektronik rock ile diğer progresif rock anlayışlarıyla ayırım yapabiliyorum.

Çünkü elektronik müzik de diğer progresif rock'ın alt türleri müzisyenlerinin müzikal anlayışları bir hayli farklı. Aynı diğer rock türleri ile progresif rock anlayışının farklı olması gibi.

'Futuro Antico' 4 parçadan oluşan bir albüm. Albüm yukarıda belirttiğim gibi günümüz teknolojik enstrümanlarıyla eskinin seslerinin birleştirilmesinden oluşuyor. İlk parçada ('Ao – Ao') eskinin sesleri biraz daha hakim. Walter Maioli'nin ney'i kullanıyor oluşu eskinin daha baskın bir atmosferi olduğunu gösteriyor. İkinci parça da (Schirak) ilk parçanın izinden gidiyor gibi gözüküyor ama parçanın ikinci yarısında Anadolu sesleri duyulmaya başlıyor.

'Uata Aka', albümün en sevdiğim parçası. İlk iki parçadaki eskinin ağırlığı yerini elektronik sesler ve ritimler alıyor. Özellikle synth'in ritimleri ve moog'un kusursuz kullanışı ve flütün enfes üflenişi bende popol vuh-tangerine dream karışımı bir zevk hissettiriyor.

Son parça albümün ve Walter Maioli'nin müzikal anlayışını yansıtıyor. Orta asya'nın (günümüzde de eski geleneğimiz denilerek devam ettirilmeye çalışılan) gırtlak müziğini elektronik olarak seslerle birlikte duyabilirsiniz. (sadece müzikle ilgilenmeyip politika, felsefe, tarih ile ilgilendiğim için gırtlak müziğini tanımam zor olmadı)
Futuro Antico, başta da belirttiğim gibi italyan progresif rock'ının bilinmeyenleri arasında, müziğe ve dolayısıyla sanaya yön vermeye çalışan Walter Maioli'nin bir projesi.

Aktuala ile yapmaya çalıştığı müziğin, yani eski ile yeninin bütünleşmesini, bir nevi insanın ve toplumun geçmişten kopmayı engellemeye çalışması olarak yorumladım. Bunu 'Futuro Antico' albümünde de mükemmel bir şekilde ortaya koymuşlar.

1. Ao - Ao (11.01)
2. Schirak (7.39)
3. Uata Aka (10.28)
4. Futuro Antico (11.02)

Süre : 40.20

Walter Maioli / Ney, Flüt, Elektronik Efektler
Riccardo Sinigaglia / Org, Moog, Piyano, Synth(ses düzenleyicisi), Elektronik Efektler

11 Temmuz 2019 Perşembe

Pentwater - Pentwater 1977



Son Todd Rundgren'in Utopia grubundan sonra ne yazacağım hakkında bir fikrim yoktu. Dinleyecek bir şey de bulamadığım için aklıma eski bloğum geldi. Bloğu açıp adlarını unuttuğum gruplara bakmaya başladım. Gözüme ilk parçan Pentwater grubu çarptı. 1992 yılında çıkan albümünü dinleyip, bloğa link ile birlikte koymuşum ama grubun müziğini dahi anımsamıyordum. Daha sonra da sırayla yazarım albümlerini diyerek ilk albümünü arayıp bulup indirdim.

Karşıma ne çıktı dersiniz? Progresif rock'ın efsanelerinden olması gerekirken unutulup gitmiş bir grup çıktı.

Grup adını bir nehirden almış. Grup, bir grup kolej arkadaşlarının kendi aralarında 1970'lerin başlarında kurulmuş. 1976 yılında Starcastle ve Rush ile birlikte sahne almışlar. 1977 yılında da ilk albümlerini çıkarıp bir süre sonra da ortadan kaybolmuşlar. Mike Konopka, grubun liderliğini üstlenmiş. Gitar, vokal ve flüt haricinde albümde, grupda ve de sonraki yıllarda da keman da çalmış. Grup bilinmiyor olmasına rağmen 1992 yılında ikinci albümlerini, 2007 yılında da üçüncü albümlerini çıkarmışlar.

Neden efsanelerden biri olması gerekiyor dedim çünkü yaptıkları müzik tam olarak 1970-1972 yılları progresif rock'ın şaha kalktığı dönemlerinin birebir aynısı olduğu için. Özellikle o dönemin Yes, King Crimson, Genesis ve Gentle Giant gruplarının kalitesinde ve atmosferde ilk albümlerini yapmışlar. 1992 yılında çıkardıkları albümün de ilk albümlerinden aşağı kalır yanı yok.

5 kişilik grubun 4'ü vokallerde bulunuyor. İki elektrik gitar bazı parçalarda Wishbone Ash gibi bir arada aynı anda çalıyor. Ne dönemin amerikalıları gibi şöhret peşindeki gruplar gibi hareket ediyorlar ne de avrupa'daki bazı gruplar gibi progresif rock'ı şablonlar üzerine oturtup müzik yapıyorlar.

Albümdeki bütün parçalar birbirinden farklı biçimde bestelenmiş.

Öyle ki ikinci parçanın girişi Pink Floydvari bas gitarla açılır. Bir başka parçada YES'in 1969-71 yılları arasındaki atmosferi hakimdir. Yine bir başka parçada tam anlamıyla Gentle Giant tarzıdır. 
Albümün bütünü 1972 öncesi progresif rock anlayışıdır ancak albüm 1977 yılında çıkmıştır.

İki gündür ilk kez dinlediğim albümü sanırım bu 10. dinleyişim. Her dinleyişim de herhangi bir parçada yeni bir şeyler farkediyorum. Grubu daha önce dinlemiş olmama rağmen bu kadar güzel müzik yaptıklarını daha yeni görebiliyorum. O yüzden daha fazla uzun yazamayacağım çünkü albümü anlatabilecek sözcük bulamıyorum. Sanırım 1992 yılındaki albümlerini yazarken yazı bu kadar kısa olmayacak.

Rock efsanelerinden biri olması gerekir iken sadece bir avuç insanın biliyor olması da progresif rock'ın (art rock) ne kadar marjinal bir sanat anlayışına sahip olduğunu gösterir. Pentwater grubu da aynı bir çok progresif rock grubu gibi marjinal bir grup olarak kalır.

1. Am (2:46)
2. Living Room Displays (4:57)
3. Memo (4:09)
4. Orphan Girl (8:32)
5. Frustration Mass (3:36)
6. Palendrone (3:55)
7. War (5:04)
8. Gwen's Madrigal (4:00)

Süre : 36.59

Thomas Orsi / Perküsyon, Vokal
Ken Kappel / Klavyeler, Vokal
Mike Konopka / Gitar, Flüt, Keman, Vokal
Ron Le Saar / Bas Gitar, Elektrik Bas Gitar, Vokal
Ronnie Fuchs / Gitar, Obue

8 Temmuz 2019 Pazartesi

Utopia - Ra 1977


                          

Todd Rundgren, rock tarihinin efsanelerinden biri olması gerekirken müziğin ticarileşmeye başlaması sonucu bir çok rock efsanesi gibi unutulanlar arasına girdi. Sanatın, yaratıcılığın yerine günübirlik tüketilen şeyler popüler olması bir süre sonra sanatın da tüketilmesine başladı. 70'lerde olan progresif rock sanatı da çok geçmeden 10 yıl kadar sonra taklit edilerek benzerleri ortaya çıktı. Günümüzde tüketilmeye devam ediliyor, Todd Rundgren'de tüketilenlerden biri oldu.

Todd Rundgren, 15-16 yaşlarındayken müzikle ilgilenmeye başladı. 18 yaşında (1966) iken beat-soul müziği yapan bir grupta bulundu. Gruptan 1969 yılında ayrılınca kendi albümlerine yöneldi. 'Hello, It's Me' adlı bir hit parça yaptı.

Rock efsanelerinin unutulanlarından biri olsa da, hem eski hem de yeni hayranları Todd Rundgren adını yaşatmaya devam ediyorlar.


1973 yılında kendi albümlerini yapmaya devam ederken aklına bir düşünce gelir ve kendi liderliğinde dönemin amerikan rock müziğinden farklı, sıradışı bir proje grubu olarak Utopia'yı kurar. Daha ilk albümde o kadar sıradışı bir iş yapar ki, 30 dakikalık bir destan yazar. Destanlık olan 30 dakikalık parça Rush'ın 2112 parçasından daha yaratıcıdır.

Ancak Utopia'nın o parçası Rush'ın 2112'si kadar popüler olamadı.

Utopia projesinin ilk albümü başarılı olduktan sonra ikinci albüme sıra gelir. Ancak ilk albümdeki bas gitarist ayrılmıştır, onun yerine daha sonra bir efsaneye dönüşecek olan 20'li yaşların başında ki Kasım Sultan (daha sonra Blue Oyster Cult grubuna da katılmıştır) gruba katılır. Bir yıl önce de Steve Hillage'in (Gong, Mike Oldfield'le birlikte çalışmıştır) albümünde bas gitarı çalmıştır. İkinci albüm ilk albüme göre yaratıcılık temelinde biraz eksiklikleri olsa da Todd Rundgren yine bütün yaratıcılığını albüm boyunca konuşturur.

Todd Rundgren aslında başka türlü de rockseverler tanıyor. İlk albümü hakkında yazarken de belirtmiştim, tekrar anımsamakta yarar var. Aerosmith solisti Steven Tyler'ın kızı Liv Tyler'ın annesi Todd Rundgren'in eşiydi. Uzun yıllar Liv'in kendi kızı olduğunu sanarak yaşadı daha sonra Liv Tyler kendi biyolojik babasını tanıyınca durum ortaya çıkıyor ve Todd Rundgren eşinden boşanıyor. Aerosmith yada Steven Tyler çok tanınır hatta Liv Tyler konusu da bilinir ancak Todd Rundgren onlar kadar bilinmez.

Tüketimciliğin acımasızlığı.

'Ra' albümü 1977'de çıkar. İlk albümdeki gibi Todd Rundgren yaratıcılıkta yine sınır tanımaz. Bu kez 30 dakikalık parça yazmaz onun yerine 18 dakikalık daha eğlencelik parça yazar. Albümde 7 parça vardır. Parçalar birbirlerinden bağımsızdır, kimi parça da senfonik hava hakimken kimi parçalar da beat atmosferi hakimdir. Örneğin 'Hiroshima' adlı parçada hard rock ile senfonik atmosfer mükemmel bir şekilde bir araya getirilmiştir.


1977 yılında 'Ra' albümü çıktıktan sonra Utopia grubu konserlerinde eski mısır kıyafetleriyle sahneye çıkarlar. Hem kendilerini hem de dinleyiciyi müzikleriyle eğlendirirler. Albümdeki parçalar eğlence amaçlı olduğu kadar dinleyeni bambaşka yerlere de götürür. Bir bakarsın 1945 yılı Japonyasında bulursunuz kendinizi, sonra bir bakarsınız binlerce yıl öncesinin eski mısırında kendinizi bulunursunuz.

Todd Rundgren'in Utopia projesiyle sonraki yıllarda da albümler yapmaya devam eder. Kasım Sultan'da her albümünde Todd'un yanında olur. Hatta Todd'un kendi albümlerinde de var olmaya devam eder.

Yıllar sonra, 2018 yılında Kasım Sultan genç müzisyenlerle biraraya gelerek Utopia projesini biraraya getirmeye çalışır. Albüm çıkartmasalar bile konserler yaparlar.

Rock'ın gerçek efsanelerinden biri olan Todd Rundgren'in Utopia projesinin ikinci albümü 'Ra' dinlenmeye, bilinmeye ihtiyacı var.

1. Overture: Mountaintop and Sunrise/Communion With the Sun (7.15)
2. Magic Dragon Theatre (3.28)
3. Jealousy (4.43)
4. Eternal Love (4.51)
5. Sunburst Finish (7.38)
6. Hiroshima (7.16)
7. Singring and the Glass Guitar (An Electrified Fairytale) (18.24)

Süre : 53.35

Todd Rundgren / Solo vokal, Elektrik Gitar, Yapımcı
Roger Powell / Klavyeler, Synth (ses düzenleyici), Vokal
Kasım Sultan / Bas Gitar, Vokal
John Holdbrook / Davul, Perküsyon, Vokal

Konuk
John Holdbrook / sesler (7)

6 Temmuz 2019 Cumartesi

The Future Kings Of England - The Fat of Old Mother Orvis 2007


                                  


İnternetten albüm indirmeyi sanırım 2006-2007 yıllarında öğrendim. O zamanlar rapidshare denen site vardı, arama yaptığımda grubun ve albümün adını yazar, sonuna radipshare koyar arattırırdım. Karşıma çıkan sitelere girer linkleri bulur öyle albümü indirirdim. Aynı yıllarda blogspot'u keşfettim. Bir süre sonra da ben de kendime blogspot'tan bir sayfa açtım. Dinlediğim albümleri blog'a koyup, çalışan link arıyıp, etiketleyip paylaşıyordum. Müziği hem bloglardan ediniyor olmam hem de kendi blogumda paylaşmam benim için çok iyi oldu. O dönem istemediğim kadar müzik dinledim. Günlük 4-5 albümü geçiyordu. Aynı dönem facebook'un da çıkması sonucu, Facebook hesabı açıp müzik paylaşımını ve yeni müzikleri öğrenmeye oradan da devam ettim. Ancak bir kaç yıl sonra facebook'daki gereksiz tartışmalardan sıkılıp orayı kullanmayı bıraktım.

Blog'u kullanmaya ise hala devam ediyorum.

Eski blog'u giriş sayısı artsın diye başka bir blog'a yönlendirdim. Şuan ise müzik ve blog ile ilgili uğraştığım tek bu blog.

2006-2007'deler de blog'ları tanımaya başlayınca öğrendiğim ve dinlediğim çok grup oldu. The Future Kings of England grubunu da takip ettiğim bloglardan birisinde gördüm. 2007 yada 2008'in başlarıydı. Grubun albümünü o zamanlar o kadar çok dinliyordum ki uzun bir süre favori gruplarımdan biri olmuştu. Tabi yeni çıkan grupları dinlerken aynı zamanda 70'ler müziğini de dinleyip öğrenmeye çalışıyordum. Bir süre sonra da 70'ler prog'u hakim olmaya başladı.

2010'dan günümüze kadar 70'ler odaklı dinledim arada sırada yeni çıkan grupların albümlerini takip ediyorum ancak 10 yıl önceki kadar değil.

İngilizler gibi kısaltayım grubun adını, yazması da okuması da kolay olur. TFKOE, 2000'lerin başında kurulan 3 kişilik bir grup. İlk albümü (2 yıl önce yazmıştım) distopik bir geleceği anlatıyordu, grup adını da distopik bir geleceği anlattıkları parçadan alıyor.

O zamanlar yani 2007-2008 yıllarında grubu ilk dinlediğimde favorilerimden biri olmuştu ancak bir türlü ilk çıkan albümünü bulamıyordum. O yüzden uzun bir süre tek albümleriyle favori gruplarımdan biri olmuştu. Hala da öyledir. Çok sık dinlemiyorsam da aklıma geldiğinde oturup bir saat boyunca albümü dinleyip nostalji yaşayabiliyorum.

TFKOE, bu ikinci albümünü de konsept olarak yapar. İlk albümünde post-rock daha çok hakimdir. İlk dinlediğimde biraz şaşırmıştım çünkü TFHOE deyince aklıma bu albümün atmosferi gelir.

Albümü çok sevmemin ve grubun favorilerimden olmasının sanırım temel nedeni grubun yaptığı müziğin 70'leri günümüze taşımaya çalışmasıydı.

Öyle ki aradan 10 yıl geçtikten sonra albümü tekrardan dinlerken yine Pink Floyd gibi saykodelik rock'ın altın çağına damga vurmuş atmosferleri anımsarken bir yandan krautrock'ın öncülerinden  Amon Düül II, Ashra Tempel gibi grupları duyuyorsunuz. Musterd Men parçası albümdeki en sevdiğim parça ve yıllar sonra dinlerken bile Amon Düül II'yi, hatta T2 grubunun davul ritimlerini hissedebiliyorum.

TFKOE, 70'leri anımsattığı kadar günümüz post gruplarını (özellikle politik post rock grupları müziklerini) da anımsatıyor.  'Bartholomew's Merman' parçası hem hüzün verici ezgileri hem de isyankar atmosferiyle GYBE'yi bir hayli fazla andırıyor. Distopya konu edilince ister istemez hüzünlü bir atmosfer çıkması ve buna karşı isyankar bir atmosfer ortaya çıkması da gayet doğal.

Albümün ilk iki parçasındaki 70'ler atmosferi, sonrasındaki iki parçada günümüz isyankar post-rock atmosferine bırakıyor. Mandolin ve banjo ile Amon Düül II'yi tekrar anımsatıyor ama bir o kadar da günümüz atmosferi içinde devam ediyorlar. Parçanın sonlarında varolan Pink Floydvari acıklı gitar solosu ile 70'ler ile günümüz atmosferinin nasıl bir araya getirilebileceğini gösteriyorlar.

Albümün sonundaki 18 dakikalık uzun parça öncesi 2 dakikalık hüzünlü bir atmosferle sonu hazırlıyorlar.
'The Fate Of Old Mother Orvis' albümün kapanış parçası, hem de albümün adı. 18 dakikalık parçada eski saykodelik atmosferin yeni post-rock atmosferiyle buluşmasını görürsünüz.

Albümdeki bütün parçalar konsepte uygun bir şekilde çalındı, son parçada da bunun devamı getirildi.

10 küsür yıl önce facebook açıldığı zamanlar, facebook'ta gruplar açmıştım. Bu grup içinde açmıştım, ama daha fazla üyesi olan ve paylaşımları çokça olan saykodelik rock yeniden (türkçe değil ingilizce açmıştım) paylaşım grubu bu grubun sayesinde olmuştu. Bundan 4 yıl öncede tekrardan dinlemem üzerine saykodelik rock yeniden diye açtığım blog'a fazla dinlemiyor olmamdan dolayı adını değiştirip şuanki haline getirdim. Yani şuan içinde bulunduğunuz blog'un açılmasının nedeni TFKOE grubudur.

70'leri seven, günümüzün kaliteli gruplarını takip eden biri olarak, benim gibi düşünenleri de bu grubun özellikle bu albümünü dinlemesini tavsiye ederim.

1. Dunwich (6.20)
2. Mustard Men (7.12)
3. Bartholomew's Merman (5.04)
4. Children Of The Crown (9.12)
5. A Meeting At The Red Barn (2.23)
6. The Fate Of Old Mother Orvis (18.11)

Ian Fitch / Elektrik Gitar, Mandolin, Autoharp, Klisofon, Vokal
Steve Mann / Klavyeler, Yapımcı
Karl Mallett / Bas Gitar, Elektrik Gitar, Banjo, Autoharp, Klavyeler
Simon Green / Davul, Perküsyon, Kapak tasarımı

3 Temmuz 2019 Çarşamba

Alameda - Alameda 1979


                               

İki akşam önce Merkabah grubunun albümünü yazarken albümü 2-3 kez üst üste dinleyerek yazmıştım. Hatta yazıya başlamadan önce 1 saatlik albümü bir kez dinleyip yazmaya başlamıştım. Yazı bitince her zaman yaptığım gibi başka bir albüm bulup dinlemeye başladım. Şöyle aynı müzikal kaliteden daha önce bloğa'da yazdığım albümleri tekrar dinledim. Gözüme Triana ve Cai gruplarının albümleri çarpınca, telefonun google'ndan Andalus rock'ı aratıp, dinlemediğim grupları buldum. İlk gözüme çarpan ve hemen indirip dinlemeye başladığım Alameda grubu tam da istediğim albüm çıkarmıştı. Ve o geceyi müzik zevkinin dibini görerek 6. biradan sonra sızdım. 

Andalus rock'ı özellikle ispanyol rock severler tarafından çokça sahip çıkılıyor. Bizim ülkemizde ki anadolu rock'a sahip çıkıldığı kadar ispanyollarda sahip çıkıyorlar. Her iki türde diğer ülkeler tarafından pek bilinmiyor olmasına rağmen, merak edip öğrenmeye çalışıp hayranlar da oluyor. Örneğin 70'ler anadolu rock'ın bazı örnekler günümüzde tekrar basılıp çoğaltılıyor hatta başka popüler gruplar tarafından çalınıyor.

İsrail'li bir metal grubunun Erkin Koray'ın bir parçasını albümlerine koyması buna örnek olur.

Andalus rock (al andalus rock) her ne kadar 70'ler öncesine gidiyor olsa da, gerçek kimliğini 1975 sonrası çıkan gruplarla bulur. Bunda Triana grubunun 80 öncesi yaptığı 3 muhteşem albüm kanıtı niteliğindedir.

1975 öncesi İspanya'da rock yapan gruplar daha çok saykodelik rock temelli albümler çıkartıyorlar. İspanyol ezgileri gözüküyor olsa da, Triana'nın öncülük ettiği müzikal anlayışa benzer bir yapıları yok. Triana, Cai, Mezquita (şuana kadar dinleyip hayran kaldığım ama muhtemelen daha çok grupla tanışacağım benim için yeni gruplar olacak, Alameda gibi) gibi gruplar Andalus rock'ın günümüzde de hala varlığının devam etmesinin nedenidir.

Günümüzde de Andalus Rock'ı örnek alıp albüm çıkaran gruplar var. Ancak 1970'ler ve 1980'ler gibi değil. Yeni dönem hard rock yada metal müziğin içinde Andalus rock'ı devam ettirmeye çalışıyorlar. İspanyol, arap, akdeniz ezgileri gibi halk müzikleri olsa da yeni albümler de caz'ın, senfonik atmosferin yeri albümlerde tam olarak oturtulamıyor. O yüzden Andalus rock deyince özellikle progresif rock açısından 70'ler yaratıcılığı daha ağır basıyor.

Yine bir benzetme yapacağım Anadolu rock ile; Anadolu rock'da 70'ler de en iyisi yapıldı, günümüzde yapılanlar ise sadece taklit etmekten ibaret iken, ispanyolların durumu da bu açıdan çok farklı değil.

Alameda, 1977 yılında bir araya geldikten 2 yıl sonra ilk albümlerini çıkarırlar. Bu ilk albümlerinin çıkmasında yukarıda da bahsettiğim Triana grubunun üyelerinden, Maximo Morena'nın yardımı çok olur. Albümün çıktığı yıl Alameda grubu Maximo Moreanı'nın sayesinde aynı stüdyo'yı Triana grubuyla paylaşır.

Grubun Triana'nın izinden gitmeleri belki de birbirlerini bulmalarına yol açarak bir süre sonra aynı yeri, mekanı ve zamanı paylaşmayı da beraberinde getirdi.

Alameda, adını İspanya'da bir yerleşim yerinden alır. Yaptıkları ve dinlediğiniz (yada dinleyeceğiniz) müzik Triana'nın yapmaya çalıştığı ulusal halk müziğini ve geçmiş yılların İspanya'sına (kendi ulusal kültürlerine etki eden farklı kültürleri) etki eden kültürlerin müziğini dönemin ilerici rock anlayışıyla harmanlamasıdır.

Triana bunu radikal, devrimci, isyankar (ne derseniz deyin) bir şekilde Franco diktatörlüğü  döneminde yaptı. Takip edicisi olarak Alameda bu Andalus rock'ın temellerinden birini oluşturdu.

Andalus rock ve ispaynyol rock hakkında belki gereksiz konuştum ama bir şekilde bunları bilmem gerekiyordu.

Öğrendiklerimi, hafızama aldıklarımı bir şekilde yazıya geçirttim.

Eğer albüme gelirsek, Triana kadar müziği yönlendirici yanları belki yok çünkü yaptıkları müzik bir nevi Triana müziğinin devamı gibi duruyor. Ancak Triana'dan farklı olarak Alameda grubu caz'ı, özellikle latin caz'ı bütün parçalarının altına yerleştiriyorlar. Triana bunu flamenko ve arap, akdeniz halk ezgileriyle birlikte yapıyordu, Alameda parçaları caz'ın üzerine oturtmuş vaziyette bulunuyor. Üzerini ise melodik ve senfonik olarak kaplayarak, dinlerken asla sıkılmayacağınız yada kapatmaya yeltenmeyeceğiniz bir albüm çıkartıyorlar.

Alameda; Mezquita, Triana ve Cai'den sonra zevkten dört köşe olarak dinlediğim Andalus rock temsilcilerinden birisi çoktan oldu.

1. Aires De Alameda (4.20)
2. La Pila Del Patio (2.33)
3. Ojos de Triste Lianto (4.11)
4. Hacina El Alba (5.40)
5. Amanecer En El Puerto (6.36)
6. A la vera 'Jueves' (4.10)
7. Matices (6.19)

Süre : 33.49

Jose Roca / Gitar, Vokal
Manuel Rosa / Bas Gitar
Manuel Marinelli / Klavyeler
Rafael Marinelli / Klavyeler
Luis Moreno / Davul

Konuklar
Luis Cobo / Gitar (6)
Enrique Melchor / Gitar (2 & 3)