Bu Blogda Ara

31 Ağustos 2018 Cuma

Christopher Franke - Pacific Coast Highway 1991



Christopher Franke, Agitation Free ile başladığı müzik hayatına 1971'de Tangerine Dream grubuna dahil olarak devam etti. 1970'lerin anımsanan efsane Tangerine Dream müziğinin yaratıcıları arasında en önemlilerindi. Sadece konser kaydı olarak kaydedilen Ricochet albümünün ikinci yarısındaki mükemmelliğin oluşmasında en büyük katkıyı sağlayan oydu.

Tangerine Dream 1977'de ilk Petere Baumann'ın ayrılışıyla müzikal anlamda değişim gösterdi. Müzikal anlamda avantgard-minimalist düşünceden senfonik bir atmosfere geçiş yaptı. 1981 yılında yeni elektronik aletlerin ortaya çıkışıyla yine büyük bir değişim gösterdi. Aynı dönem film ve dizi müzik yapımlarına yönlenmesi de Tangerine Dream'in daha kısa parçalara yazmasına sebep oldu.

1987'de Christopher Franke gruptan ayrılırken Tangerine Dream hala kısa parça yazımlarına devam ediyordu. 1991 yılındaki bu ilk solo çalışmasında da kısa parçalar albümün tamamen doldurdu. Christopher Franke, kısa parçalarla devam etmesine rağmen, Tangerine Dream kalitesinin altına inmedi. İlk albümünden 1 yıl sonra Londra'da bir konser verdi ve bunu albüm haline de getirdi.

Aynı yıllarda solo albüm çalışmalarına da devam ederken dizi ve film müziklerine yöneldi. 1994'de ilk sezonnu yayımlanan ve daha sonra efsaneleşen bilim kurgu dizilerinden 'Babylon 5' için müzikler hazırlamaya başladı. 'Babylon 5' dizisinin sonlandığı 2000'lerin başlarında müzikten uzaklaştı.

'Pacific Coast Highway' albümü atmosfer olarak 80'lerin sonu 90'ların başında çok yaygın olan new age müziğini anımsatır. Aslında new age diye bir müzik zorlama bir tanımdır aynı post rock tanımında olduğu gibi ama kişinin aklında kalması amacıyla bu şekilde tarif etmek daha uygun olur.

'Pacifis Coast Highway' albümü bahsettiğim gibi Tangerine Dream'in 80'lerin başlarından itibaren üretmeye başladığı kısa parçalarla dolu ancak bunlar new age türünde değil, elektronik progresiftir. 3 yıl öncesinde YES'in solisti ve gitaristi Jon Anderson'un çıkardığı 'City of Angels' albümü ve 1994'de ki 'Change We Must' albümü de benzer bir atmosfere sahiptir.

1992 yılında Can Atilla'nın çıkardığı 'Bilinçaltı' albümü de Christopher Franke'nin ilk albümüne benzer bir atmosfere sahiptir. Hatta Can Atilla'nın bu ilk albümünde ki bazı parçaların atmosferi 'Pacific Coast Highway' ile neredeyse birebir aynıdır. Ki zaten Can Atilla da 90'ların sonlarında ilham aldığı Alman elektronik müziğinin öncüleri için bir albüm yapmıştır.

Burada demek istediğim Christopher Franke'nin daha kısa parçalarla albümler yapması ve müzikal atmosferinin new age benzeri olması sizi şaşırtmasın. 'Pacific Coast Highway' albümüyle başlayan solo kariyeri, birbirinden güzel albümlerle 2000'lerin başına kadar, 10 yıl boyunca devam etmiştir. Bir çok müzisyenden etkilendiği kadar, bir çok müzisyeni de etkilemiştir.



1. Black Garden View (4.53)
2. Mountain Heights (3.27)
3. Lontano Mystery (5.07)
4. Big Sur Romance (2.20)
5. Driving Into Blue (3.05)                                               
6. Puple Waves (5.10)
7. Malibu Avenue (4.25)
8. Cinnamon City Cliff (3.28)
9. Wheels On Beach Park (4.51)
10. Sunset Destination (4.51)
11. Crystal Tree (4.32)
12. Electric Becomes Eclectic (3.41)

Christopher Franke / Bütün enstrümanlar ve sesler

29 Ağustos 2018 Çarşamba

Tusmorke - Fjernsyn I Farver 2018


Lars Fredrik Froislie, 1981 doğumlu(benden bir yaş büyük), 2000'lerin başında başladığı rock müziğe 30'un üzerinde albüm sığdıran bir müzisyen. Katkıda bulunduğu albümler bir yada iki grubun değil, bir çok grubun ve müzisyenden oluşmaktadır. Ancak kendisinin aktif olarak müzik yaptığı 4 grup vardır. Biri Black Metal diğerleri progresif rock gruplarıdır. Wobbler, White Willow, In Lingua Mortua, Tusmorke.

Black metal değil, metal türlerini sevip, dinlemediğim için bir yorumda bulunamam ancak diğer gruplarda gösterdiği performans ve yetenek, günümüzün en önemli klavyecilerinden biri olarak gösterebilirim. White Willow grubu modern sesler ile albümler çıkartırken, Lars'ın katkısı, günümüz modern yada popüler müzikler anlamında, kusursuzdur. Aynısı kendi grubu olan Wobbler'de de geçerlidir. Bir diğer grubu da Tusmorke.

Tusmorke grubunu, geçen yılın son iki ayında 'en iyi albümler listesi' yapmaya çalışırken buldum. Hemen ardından dinlemeye aldığım gruplar arasına koydum. 'Hinsides' adlı albüm şuan bu albümle birlikte MP3'ümde. Her iki albümde birbirdinden güzel parçalarla dolu.

Tusmorke, geçen yıl 'Hinsides' albümü haricinde bir albüm daha çıkardı. Konsept bir yapıya sahip olan albüm çocuklar için çıkarıldı. Bydyra, kendi yaptıkları video'da bir hayli komik ve eğlenceliydi.

2012 yılında albüm çıkarmaya başlayan Tusmorke'nin tarihi aslında 97 yılına kadar dayanır. 1997'de demo olarak kaydettikleri parçalar şuan kendi bandcamp sitelerinde mevcut.

Grup uzun bir süre albüm çıkaramamış olsa da grubun üyeleri farklı gruplarda, özellikle progresif rock gruplarında müzik yapmaya devam ettiler.  2012'de çıkardıkları ilk albümden 2 yıl sonra Wobbler'in kurucusu Lars da dahil oldular.

İlk albümlerindeki ağır saykodelik ve krautrock ile kuzey halk ezgileri karışımı müzik 2017'den itibaren değişmeye başladı. 2017, geçen yıl ki albümlerde pagan folkik öğeler yerli yerinde dururken bunları senfonik bir şekilde bir araya getiren albümler ortaya çıkardılar.

Turmorke 2017'de iki albüm çıkarmıştı, grup üyesi Lars'ın ise aynı yılın 3. albümüydü (diğer albüm Wobbler'in son albümüdür). Adamlar sadece güzel ve kaliteli müzik ortaya çıkarmakla kalmadılar bunu seri bir halde yaptılar.

Sanırım devamını da getirecekler.

'Fjernsyn I Farver' albümü geçtiğimiz mayıs ayında piyasaya sürüldü, benim ise geçen ay yani temmuzda haberim oldu. Parçalara ulaştığımdan beri de 2 günde bir kesinlikle albümü baştan sonra dinleme alışkanlığı oluştu.

Açılış parçası albüme adını veren 'Fjernsyn I Farver', enerjik şekilde başlar ve öyle de devam eder. Parça müzikal anlamda o kadar yoğun ve eklektik bir yapıya sahiptir ki, senfonik olarak bir arada tutulduğu kolay anlaşılamaz. Hele sonunda ki vokal temelli solo kısmı progresif rock'da ki mükemmel doruk noktalarından biri.

Devam parça 'Kniven I Kurven', açılış parçası kadar enerjik değil belki ama mükemmelliyetçilik anlayışının bir başka örneği. Folkik sesler; elektronik, saykodelik ve eklektik yapıyla o kadar kusursuz bir uyum gösteriyor ki, ardarda dinleseniz bile parçayı tam olarak aklınıza kazıyamıyorsunuz.

Grubun adını verdiği alacakaranlık (tusmorke) konu edinen ve pagan-folkik ezgileriyle de belli eden parça 'Borgerlig Tussmørke'. Yavaş tempoda ve folkik başladığı parçayı orkestral bir yapıyla sonlandırıyorlar. Lars'ın synth ve klavye kullanımları bu parçada tavan yapmış durumda.

Hiç farkedilmeden Hawkwind, Black Sabbath karışımı yada benzeri bir parça nasıl yapılır. En güzel örneği '3001'. Hiç öyle Black Sabbath'dan, Hawkwind'den gitar riff'i, melodi falan çalma yok. Aynı karanlık atmosferde, sert, kaotik, ortaçağı anımsatan vokal ve seslerle yepyeni bir Black Sabbath var.

'Death Czar' parçası da '3001' gibi 70'lerin ağır saykodelik atmosferi sahip bir parça. Ancak Black Sabbath, Hawkwind benzerliği yok denecek kadar az.

Albümdeki favori parçam; 'Tøyens Hemmelighet'. İlk dinlediğimde flüt kullanımı bana bir parçayı anımsatmıştı. Sonradan anımsadığım o parça; yine Norveç'li bir grup, 70'lerde müzik yapan Ruphus'un 'Pictures of a Day'. Flütün kadifemsi tonu, folkik sesler ve senfonik melodilerin mükemmel uyumu.

Tusmorke'nin kadrosuna bakarken dikkatimi çeken şey, herkesin birer takma adı olmasıydı. Takma adlar da bana Alman progresif rock gruplarından, en sevdiğim gruplardan biri, Grobschnitt'i anımsattı.

Grobschnitt'de müzik yaparken eğlenerek yapıyorlardı, Tusmorke'de aynı yolu izliyor. Hem eğleniyorlar, hem eğlendiriyorlar ve bunu mükemmel bir şekilde yapıyorlar.

2018'in en iyi gruplarından ve albümlerinden.

1. Fjernsyn I Farver (8:05)
2. Kniven I Kurven (8:09)
3. Borgerlig Tussmørke (3:51)
4. 3001 (8:38)
5. Death Czar (6:15)
6. Tøyens Hemmelighet (8:55)

Süre : 43:53


Benedikt Momrak "Benediktator" / Vokal, Bas Gitar, Perküsyon, Glockenspiel (bir klavye çeşidi)

Lars Fredrik Frøislie / Grand Piyano, Mellotron, Wurlitzer, Harpsichord, Klavinet, Hammond Org, MiniMoog, Solina, Korg CX3

Kristoffer Momrak "Krizla" / Vokal, Flüt, Electronik sesler, Perküsyon

Martin Nordrum Kneppen "Hlewagastir" / Davul, Perküsyon

Konuk
Morten Oby / Kongas (2,5,6)

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Michael Hoenig - Departure From the Northern Wasteland 1978



Michael Hoenig, 1952 Almanya doğumlu film, dizi ve oyun müzikleri yapmış bir müzik insanı.

1960'ların sonlarında bir müzik dergisinde editörlük yaparken, Krautrock'ın efsane gruplarından biri olan Agitation Free tarafından keşfedilip gruba dahil edilmiştir. 1971-74 arası grupla birlikte çalışan Hoenig gruptan ayrılır, Krautrock'ın süper grup çalışmalarından biri olan The Cosmic Jokers grubundan Klaus Schulze ile olan konserlere çıkar. Aynı yıllarda elektronik müzik dendiğinde ilk aklıma gelen Tangerine Dream grubuyla, Peter Baumann yerine konserlere çıkar, ancak stüdyo ya da albüm çalışmalarına katılmaz. Bu Krautrock'ın süper grubu The Cosmic Jokers grubundan bir diğer üyesi Manuel Göttsching'in eski Ashra Temple'ı tekrar canlandırmak için oluşturduğu Ashra'ya katılır. Burada da fazla uzun durmaz ve 1977 yılında Los Angeles'a gider.

1978 yılında ilk albümünü çıkartır. Ancak devamı 9 yıl sonra 1987'de gelir. Bu arada, 1980'lerde film dizi müzikleri tekliflerini geri çevirmez ve besteci olarak bir çok film ve dizide yer alır. 2000'lerde ise kariyerine oyun müzikleri de ekler.

Michael Hoenig, günümüzde halen müzik yapmaya devam etmektedir.

'Departure From the Northern Wasteland', Michael Hoenig'in ilk albümü. İçinde bulunduğu, 1978 itibariyle dönemin Alman elektronic müziğinden çokça izler taşır. Eğer, adını bilmeden sadece müziğini dinleseydim, Tangerine Dream'in Phaedra gibi bir albümü sayar, Tangerine Dream'in en sevdiğim albümleri arasına koyardım. Ancak böyle olmasından hoşnutsuzluk duymuyorum, tam tersine bir müzik insanını daha tanıdığım için kendimi şanslı hissediyorum.

Albüm, başından sonuna kadar Tangerine Dream'in elektronik müzik ekolünü yansıtıyor. 'Departure From the Northern Wasteland ' ile rüzgar gibi ses çıkartan synth sesleri ve vurucu saykodelik ritimlerle dinleyenin etrafıyla olan ilişkisini kesiyor. 21 dakika sorunlarınızdan soyutlanabilirsiniz.

'Hanging Garden Transfer' parçasında synth sesleri ve vurucu saykodelik ritimler kulağınıza gelmeye devam ediyor. Bir fazla ile, Michael'in org solosuyla. Sadece org solosuna odaklansanız, albümün ne kadar güzel olduğuna rahatlıkla karar verebilirsiniz.

 olduğu kadar avantgard müziğe de ilgisi olan Michael Hoenig'den deneysel bir çalışma, 'Voices of Where'. Tangerine Dream'in 'Zeit' albümündeki avantgard atmosfer var. Özellikle son kısmı insan sesleri ve synth'in mükemmel kaotik atmosferi de parçayı taklit edilemez yapıyor.

Konuk müzisyen olarak albüme katılan Michael Duwe'nin klavye kullanımı ve kalp ritmini hızlandıran synth ritimleri ile 'Sun and Moon', avantgard-senfonik elektronik bir albümü ayağa kaldırarak bitiriyor. 

Michael Hoenig, 16-17 yaşındad ilgi duymaya başladığı elektronik seslere ve dönemin elektronik enstrümanlarına, Krautrock'da yer edindi. Kendisi 10'larca film ve dizi müziklerini hazırlarken, yaptığı müziğin progresif mi değil mi kısmına bakmadı, neredeyse bütün hayatını kapladığı elektronik müzik ile varoldu. Varolmaya da devam edecek.

'Departure From the Northern Wasteland' albümü de progresif ve elektronik müzik hayranı benim için ise en güzel ve en yaratıcısıdır. Tangerine Dream müziğine benzetirken de söylediğim gibi, Michael Hoenig bu albümüyle, en sevdiğim elektronik müzisyenlerinden birisidir.

1. Departure From the Northern Wasteland (20:53)
2. Hanging Garden Transfer (10:56)
3. Voices of Where (6:19)
4. Sun and Moon (4.16)

Süre : 42.38

Michael Hoenig / Synth (ses düzenleyici), Yapımcı

Michael Duwe / Klavyeler (4. parça)
Uschi Obermaier / Sesler (1. parça)
Lutz Ulbrich / İkili Gitar (1. parça)

17 Ağustos 2018 Cuma

Cai - Noche Abierta 1980



Cai'nin ilk albümünü dinlediğimde uğradığım şaşkınlık üzerine yazdığım yazıda, 70'lerde  İspanya'dan çıkan grupların kendilerine özgü müzik anlayışlarının Andalus rock olarak adlandırıldıklarını belirtmiştim. Aynı yazıda 2 yıl önce Triana'yı ilk dinlediğimde Andalus (endülüs) rock adıyla tanıştığımı da söyleyip, bundan sonra 70'ler İspanya'sının, aynı bizim ülkemizde olan Anadolu rock gibi bir rock müzik anlayışına sahip olduğunu bilinçaltıma yerleşmiştim.

70'lerin bu İspanyol gruplarını Andalus rock diye adlandırırken örnek verdiğim Anadolu rock ile karşılaştırma yapmak gerekiyor. Her iki ülkenin müzisyenleri ve grupları kendilerine özgü halk müziği enstrümanlarını kullanırlarken hem kendi yerel hem de ulusal halk ezgilerini kullanırken benzerlik gösteriyorlar. Ancak her iki tarafta halk ezgilerini kullanırken İspyanyollar bunu müziklerine senfonik bir yapıda sunarken, biz yani Türkler saykodelik rock'ı kullanarak yapıyoruz. Aralarında gördüğüm en büyük fark bu'dur.

Tabi 70'lerin başlarında müzik yapan İspanyol Smash grubunu saymazsak; keza Smash grubu da o dönem Türkler gibi saykodelik rock'a benzer bir müzik yapıyorlardı.

Ancak Smash grubu; Triana, Mezquita, Cai gibi Andalus rock deyince akla gelenler arasında değildir

Cai'nin ilk albümünü dinlediğimde başta da belirttiğim gibi, şaşırmıştım. İngilizlerin, Amerikalıların, hatta kuzeylilerin ve hatta Afrikalıların folk ezgilerine aşinaydım. Cai ile bu daha da  folk müziğe ve ezgilerine aşinalığım daha da arttı. Aslında 2 yıl önce Triana ile aşina olmuştum ama sanırım Cai son noktayı ilk albümüyle koydu. İkinci albümü olan 'Noche Abierta' ise bu durumun tavan yapmasına neden oldu.


Artık flamenko gibi çok orjinal bir halk ezgilerinin rock formatı müziklerde bulunmasını yadırgamıyorum. Daha da fazlası büyük bir zevk alıyorum. Hem İspanyol müziğinden hem de rock'ın progresif halinden.

'Noche Abiento', ilk albümdeki enerjik caz-rock hallerinin tersinde bir yol izlenerek hazırlanmış bir albüm. İlk albümdeki gibi parçalar uzun değil, kısadır. Halk müziklerindeki sınır tanımamazlık Cai tarafından hem ilk albümünde mükemmel kullanıldığı gibi ikinci albümününde de bundan vazgeçmiş gözükmüyorlar.

Albümünün tamamını dinlediğinizde sizi günümüz İspanyasına götürdüğü gibi ortaçağ İspanyasını da gidebilirsiniz. Özellikle ilk iki parçadaki folkik müzik formatı, İspanyol halkının Latin Amerika kültürünü 500 yıldır nasıl disipline ettiğinin kültürel göstergesidir. 

Tahminimce albümün en güzel parçası 'Alegrias de Cai'. Caz'ın, caz-rock'ın folk müzik ile buluşması ve synth'in mükemmel bir altyapı sunması; parçayı Camel, Caravan gibi Canterbury ekolünün en önemlileriyle rekabet haline sokuyor. Sadece bu parçasıyla değil, albümün genel havasıyla; caz, folk, senfonik sesler ile Cai, 1980 yılından anımsanabilecek bir başyapıt çıkartıyor.

İki yazı öncesi Cai grubunun ilk albümünü yazmıştım. Hemen ardından bu albümü de yazacaktım ancak bazı nedenlerden dolayı geçikti. İki gece önce de araya sıkışan bir grup oldu, On The Raw. On The Raw'da İspanyol bir gruptu ancak onlar günümüz modern ve 70'lerin genel anlamda caz-füzyon müziğinin devamcısı niteliğinde bir albüm yapmışlardı. On The Raw'ı bir önceki yazıda profesyonel müzisyenlerin müziği diye belirtmiştim.

Şimdi de aynısını Cai grubu için söylüyorum.

Gerçek anlamda profesyonel müzik insanlarının işlerinden birisini görmek istiyorsanız, 'Noche Abierta' albümü kusursuz bir örnek.

1. Sone Contigo (3:55)
2. Despertar (4:34)
3. Alegrias de Cai (5:08)
4. Noche Abierta (4:05)
5. Extrana Seduccion (6:34)
6. La Fabula (3:56)
7. La Roca del Diablo (8:05)

Süre : 36:21

Diego Fopiani / Davul, Perküsyon, Vokal 
Jose Fernandez Mariscal / Elektrik Gitar
Francisco Delgado Gonzalez / Gitar
Sebastian Dominguez Lozano / Klavyeler, Piyano, Synth (ses düzenleyicisi)
Jose Velez Gomez / Bas Gitar, Vokal


15 Ağustos 2018 Çarşamba

On The Raw - Big City Awakes 2017



Geçen yılın son iki ayında yeni yıl için liste hazırlamak için 100'lerce yeni çıkmış albüme baktım. Bir çok albümü fazlasıyla çok beğendim ve dinledim. Bazılarını da blogumda yazdım. Hatta 2017'nin en iyileri diye bir listede hazırladım (Hala bilgisayarımın içinde duruyor).

Ancak o dönem gözden kaçırdığım bazı albümler olmuş, On The Raw albümü de onlardan biri. İlk bir cumartesi evi temizlerken açtım dinlerim diye. Sonra da temizliği yarım bırakıp akşam için aldığım biraları müzik eşliğinde içmeye başladım. Gerçi sonra temizliği bitirdim ama albümün etkisiyle normalde içmem gereken bira limitinin üzerine çıktım.

On The Raw, İspanya'nın yeni dönem gruplarından. Bir önceki yazımda kullandığım ispanya'ya özgü Andalus rock tarzında bir müzik anlayışlarına sahip değiller. Grup daha çok caz-fusion, canterbury etkisinde bir grup.

İlk dinlediğimde, temizlik yaparken bırakıp akşam için aldığım biraları içerken, çok etkilediği için hemen albümün bilgilerine eriştim. Grup bilgilerine bakarken Jordi Amela adı dikkatimi çekti. Sonra anımsadım, Jordi Amela benim 2015 yılında kapattığım facebook hesabımda arkadaş olarak ekliydi. Adı aklımdaydı ama müzisyenliği hakkında bilgim yoktu. Ki eski hesabımda o kadar çok kişi vardı ki, 2500'ü geçtiğini anımsıyorum, kim müzisyen kim prog hayranı bir fikrim yoktu. Elbette bazı kişileri biliyordum ama çoğunluk hakkında bir şey diyemem. Örneğin Stefano Testa vardı, 2009 yada 2010, Arjantin'li bir prog hayranı 'bunu dinle' diye Stefano Testa'yı önermişti. Geçen yıl aklıma gelince ilk albümünü yazıp bloğuma koymuştum.

Geçen ay yazdığım yazı internette denk gelmiş, kendi facebook sayfasında paylaşmış. Böyle şeyler yazılınca mutlu oluyorum diye. 

Gruba dönelim. On The Raw, İspanya'nın yeni kaliteli gruplarından biri. Yukarıda belirttiğim gibi klasik İspanyol prog gruplarına benzemiyor. Gerçi 2000 sonrasının bir çok grubu 70'lerin havasından çok uzaklarda müzik yapıyorlar ama On The Raw onlardan bir hayli farklı. Caz tınılarını çok iyi kullanmaları günümüz müzik gruplarına değilde, 70'lerin müzikal atmosferine götürüyor. Özellikle Jordi Amela'nın klavye ve synth (ses düzenleyici) kullanımı bazı parçalarda bana Camel, Caravan gibi Canterbury ekolünü anımsatıyor.

Bir başka öne çıkan ise saksafon kullanımı. Daha önceleri çok severek dinlediğim smooth caz (artık pek dinlemiyorum) gruplarında kullanılan biçimde bu albümde kullanılmış. Doyurucu bir tonu var ama kulağa aşırı melodik geliyor. En azından şu yaşımda bu yıl içinde. Genel olarak ifade edersem, saksafon kullanımı profesyonelce.

Geri kalan bas, davul, gitar ise hem 70'lerin hem de günümüzde devam eden bir çok caz-rock grubu tarafından kullanılan biçiminin profesyonel şekliyle çalınıyor. On The Raw grubu gerek enstrüman hakimiyeti ve kullanılımı, gerek parçalarda ki kompoziyonları kusursuzdur, hatta mükemmele yakın duruyor.

Hem 70'leri anımsatması hem de günümüz modern prog denilen progresif rock müziğine alternatif bir atmosfere yaratması, grubu gözümde daha da değerli yapıyor. Özellikle içinde bulunduğumuz yaz aylarında bütün enstrümanlarının enerjik havasıyla müzik zevkinizi daha da arttırıyor.

On The Raw grubunu gözden kaçırdığım için geçen yılın aralık ayının son günlerinde hazırladığım listeye koymamıştım.

Ancak daha sonra başka nedenlerden ötürü bir türlü yayınlamadığım o listeye nisan ayında keşfedince tekrar ekledim. Şuan ise o liste 3-5 değişikle sadece yayınlanmayı bekliyor.

Elbetteki On The Raw'ın da içinde yer alıyor. Geçtiğimiz yılın en iyi albümlerinden biri olan On The Raw dinlenilmeyi hak ettiği kadar, modern prog denen acüzeliğe de çok güzel bir cevap oluyor.

1. Big City Awakes (9:58)
2. Roller Coaster (5:13)
3. Day 49 (7:46)
4. On The Raw (7:39)
5. Caravan (6:21)
6. Dreams In A Box (5:39)
7. Everything Will Come (7:35)
8. Two Steps From Glory (5:56)
9. Looking For Mr. Hyde (9:39)

Süre : 65:46

Jordi Amela / Klavyeler
Jordi Prats / Gitarlar
Pep Espasa / Saksafon, Flüt
Toni Sanchez / Bas Gitar
Alex Ojea / Davul

Misafir müzisyenler
- Elia Piera / Vokal
- Eulalia Rosa / Vokal
- Iris di Cassi / Vokal
- Paula Sánchez / Vokal
- Uri Mas / Vokal

3 Ağustos 2018 Cuma

Cai - Mas Alla de Nuestras Mentes Diminutas 1979




Daha önceleri de ispanyol progresif rock grupları dinlemiştim ama beni en çok etkileyen iki yıl önce tanıştığım Triana grubu olmuştu. Triana ile tanıştıktan sonra ispanyolların bu rock müziğine bir de ad bulduklarını öğrenmiştim.

Andalus Rock. Andalus(endülüs) rock ise bizim Türkiye'de 70'li yıllardan bildiğimiz Anadolu rock'a benzer bir anlayışla yapılan bir rock türü. 


70'lerde Türkler nasıl rock müziğe halk ezgilerini koyarak parçalar ortaya çıkardılarsa, İspanyollarda benzer şekilde kendi kültürlerinde olan flamenko, kuzey afrika halk ezgileri gibi folklorik sesleri ve melodileri kendi müziklerine entegre ediyorlardı. 

Cai grubu da bu ilk albümlerinde kullandıkları flamenko ezgileri ile Andalus rock türüne bir örnek oluşturuyor. Ancak andalus rock denince anımsanması gereken ilk grup, Triana gibi ağırlıklı olarak halk müziği etrafında dolaşmayıp, caz-rock üzerine yoğunlaşıyorlar. Albüm senfonik bir yapıda olsa da, caz-rock etkisini başlangıcından albümün bitimine kadar hissettiriyor. 

İlk parçada synth kullanımı ile space rock temeline oturtuluyor. Sonrasında ise vokal kullanımı ve flamenko melodileriyle ayet kısmını tamamlamışlar. Son 3 dakikasını ise Canterbury tarzı caz melodileri ve enstrüman doğaçlamalarıyla bitiriyorlar. 

İkinci parça 'Alameda' ise 70'lerin başlarını anımsatan klasik rock balat parçalarından bir örnek. Çok sakin giden parça; ki albümün en sakin, durağan yeri; sonlarda güzel bir caz gitar solosuyla son buluyor. 

'Solución A Un Viejo Problema', ise, caz rock enerjisiyle başlıyor. Parça o kadar eklektik bir yapıda ki sanki uzun bir komposizyonun bir bölümünü dinliyor gibi hissediyorsunuz. Caz'ı bu kadar rahat bir şekilde kullanan grup sayısı bir hayli azdır. Caz-rock'ın etkisi azalmaya başlayınca karşınıza flamenko ezgileri ve acımsı tonlarıyla vokal karşınıza çıkıyor. Son bölüm ise İtalyan caz rock devi Area'yı anımsatan melodiler ile devam ederken, parçanın finalini yine acımtırak vokaliyle bitiriyorlar.

'Pasa Un Dia' ilk bölümü ile grup, hırçın vokalleri ve space rockvari synth kullanımıyla Eloy'un caz haline gelmiş hali gibi duruyor. Devamında gelen organ solosu ise Jon Lord'un sololarını anımsatmıyor değil. Son olarak da yine flamenko ezgilerini de işin içine adapte ediyorlar. Parçanın, dolayısıyla albümün sonuna bir davul soloyu da ekliyorlar. 

Akdeniz insanın sıcakkanlılığı, Cai grubunun müziklerine enerjik olarak yansıyor. 

Eklektik yapıdan, caz-rock'dan ve enerjik seslerden hoşlanıyorsanız, Cai grubunun bu ilk albümüyle müzik zevkinin derinlerine inebilirsiniz.

1. Mas Alla De Nuestras Mentes Diminutas (9:20)
2. Alameda (6:05)
3. Solución A Un Viejo Problema (7:16)
4. Pasa Un Dia (10:53)
5
Süre : 33.48

- Diego Fopiani / Davul, Perküsyon, Vokal
- Francisco Delgado Gonzalez / Elektrik Gitar
- Sebastian Dominguez Lozano / Klavyeler, Synt (ses düzenleyicisi)
- Jose Velez Gomez / Bas Gitar, Vokal