Bu Blogda Ara

29 Ocak 2019 Salı

Gryphon - Raindance 1975



Geçen yıl 'Red Queen To Gryphon Tree' albümlerini ilk dinlediğimde müzikleri o kadar çok etkilemişti ki beni, albümü bir kaç gün boyunca araya başka bir albüm sokmadan dinlemiştim. Yazısını da hazırlarken üstüste 2-3 kez dinleyerek bitirmiştim. Bloğa koyup alkollenme zamanını da bitirince yatıp uyumuştum. Sonrasında da çok fazla dinlememin nedeniyle bir süre sonra aklımdan çıkmıştı.

Bir kaç gün önce pc'de kıyıda köşede duran albümlere bakarken dikkatimi çekti. Gryphon grubunun  bir başka albümüydü. Aynı geçen yıl olduğu gibi albümü de temizlik yaparken yada bir şeyler okurken dinlemeye başladım. Fazla da dikkatli dinlemeye çalışmadığım kulağıma sadece hoş bir müzik olarak geldi.

Bir akşam yine bira açmış içerken dinleyecek bir şey bulamayıp, gündüzleri dinlediğim albümü açtıp dinlemeye başladım. Albümün sonuna geldiğinde ise neredeyse ilk birayı bitirmeden sarhoş olmuştum. 'Heldenleben' parçası o kadar etkilemişti ki, aklıma geçen yıl dinleyip sonra da unuttuğum albüm geldi.

Yazmayı aklıma getirdiğimde ise, geçen yıl fazla dikkat etmemiştim hakkında yazılanlara, interneti açıp albüm ve grup hakkındaki yorumlara göz gezdirdim. Genel olarak orta düzeyde yorumlar yapılmış. Gereksiz yere çok övülen albümler ve gruplar varken böyle bir albüm niye orta düzeyde bırakılmış anlayamadım.


Raindance, grubun 4. albümü olarak 1975 yılında, 'Red Queen To Gryphon Tree' başyapıtından sonra çıkmış. Belki de bir önceki albümdeki müzikiğin biraz altında olarak görüldü o yüzden orta düzeyde bir albüm olarak anlatılmış.

Ancak bu albüm bir önceki albümün devamı niteliğinde bir albüm değil o yüzden her iki albümü kıyaslamak bana biraz saçma geliyor.

Albüm 9 parçadan ibaret. 9 parçadan sadece bir tanesi albümün uzunluğunun neredeyse yarısı kadar. Beni tripten tribe sokan o 16 dakikalık son parça olmasaydı muhtemelen albümü yazmaya çalışmazdım. Kalan 8 parça, 1 dakika ile 5 dakikalık uzunluktaki parçalardan oluşur. Bu 8 kısa parçayı dinlerken Gentle Giant'ın o sınır tanımazlık oluşlarını aklınıza getirin.

Gentle Giant parçalarında nasıl caz'ı istediği şekilde kullanıyorlardıysa, Gryphon grubu da folk ezgilerini parçalarında o denli profesyonelce kullanıyor.

Albümde ilginç olan ise 4. albümleri olmasına rağmen cover parça koymuş oluşları. Beatles'ın 'Mother Nature's Son' parçasını halk ezgileriyle yorumlamışlar. İnternette albüm üzerine yazılanlara bakmış olmasaydım büyük ihtimalle parçalardan birinin Beatlas'a ait olacağı aklıma gelmezdi.

8 parçadaki kaliteli ve profesyonelce üretim, son parça da albümü bambaşka bir boyuta taşıyor. Yes'in, Genesis'in, ELP'nin hatta Gentle Giant'ın konser kayıtlarını, görüntülerini dinleyip izlerken nasıl tanrısal müzik dinlerkenmiş gibi hissediliyorsa aynısı 'Heldenleben' parçasında da aynısı oluşuyor. Bas gitar ve elektrik gitar kullanımları ve kısmen de klavyeler Yes'in 72-75 arası yaptığı müziği o kadar andırıyor ki özellikle Yes hayranı olarak benim müzik açlığımı gideriyor.

'Heldenleben' mükemmel ötesi parça.

Gryphon grubunu aslında geçen yıl öğrenmedim, 10 yıl öncesinde de önüme gelen her şeyi dinlemeye çalışırken görüp dinlemiştim. Ancak odak noktalarımdan biri olamamıştı. Sadece aklımda albüm kapakları kalmıştı.

Geçen yıl 'Red  Queen To Gryphon Tree' albümüyle gerçek anlamda tanışmamla birlikte şuan müzikten sıkıldığım anda başvuracağım albümlere bir başkası daha eklendi.

Grup bu albümden sonra bir albüm daha yaparak 1977'des dağıldı. Ta ki bir kaç ay öncesine kadar. 2018'in son aylarında yeni bir albümle tekrar biraraya geldiler ve albüm en az 70'lerde ki albümleri kadar kaliteli.

1. Down The Dog (2.44)
2. Raidance (5.37)
3. Mother Nature's Son (3.08)
4. Le Cambrioleur Est Dans Le Mouchoir (2.14)
5. Ormolu (1.00)
6. Fontinental Version (5.36)
7. Wallbanger (3.33)
8. Don't Say Go (1.48)
9. (Ein Klein) Heldenleben (16.03)

Süre : 41.50

Brain Gulland / Vokal (6), Geri Vokal, Bassson
Richard Harvey / Grand Piyano, Elektrik Piyano, Mini-moog, Org, Mellotron, Klavnet, Flüt, Glockenspiel, Boynuz, Klarnet (4)
Graeme Taylor / Elektrik Gitar, Geri Vokal
Malcolm Bennett / Bas Gitar, Flüt
David Oberle / Davul, Perküsyon, Vokal (3,6,8)

22 Ocak 2019 Salı

Sven Grünberg - Hingus 1981


Sven Grünberg, Estonyalı film ve müzik bestecisi; 1956 doğumlu. İlk grup (ve müzik) deneyimine Mikronid adlı 1960'lardan gelen beat grubunda 1972-73 yıllarında 16 yaşında iken klavye çalarak başlar. Aynı yıllarda Ornament adlı progresif rock yapan grupta da bulunur. Ancak O'nu kendi grubu Mess ile tanımak daha uygun olacaktır.

Mess grubu 1974 yılında kurulur, 1978 yılına kadar müzik yapar. Albüm girişimleri dönemin sovyet ideolojisinden geçemez ve tabii olarak da herhangi bir albüm ortaya çıkmaz. Ancak 90'ların ortasında 1970'lerde kayıtedilen müzikler ve parçalar albüm haline getirilir.

Mess senfonik tarzda müzik ortaya çıkartır. Yapılan müzik özellikle dönemin Yes ve Camel gruplarına benzer bir atmosfer içeriyor. Grubun müziğini yakından tanımak için 'Valged hommikud' adlı parçayı dinleyin.


Sven Grünberg, müziğe yukarıda bahsettiğim gruplarda klavye çalarak başlar. Hepsinde de klavyenin yanında vokallik de yapar. O'nu elektronik müzikle daha doğrusu synthseizer ile tanıştıran Mess grubunda biraraya geldiği Harma Harm sayesinde olur. Grubun dağılması, belki de müzik yapamaması nedeniyle (1978) dağıldıktan sonra 1979 yılında Sven Grünberg ülkesinde Sinematografik  topluluğuna üye olur. Ertesi yıl Mess grubu ile az parçadan oluşan bir albüm çıkartır. Ancak ciddi anlamda ilk albümünü 1980 yılında kayıt eder. Satışa çıkması ise bir yıl sonra olur. 'Hingus' adlı albümü Mess grubu ile ortak çıkardıkları (1980) albümde yer alan 'Hingus' parçasına dayanır.

80 ve 90'larda elektronik müziğe yoğunlaşır aynı zamanda film müzikleri de yapar. 90'lı ve 2000'li yıllarda ortaçağ halk müzikleri yapan Linnamuusikud gruba katılır.

'Hingus' albümü Grünberg'in tibet budizm öğretisine ve müziğine ilgi duyması ile ortaya çıkar. Dolayısıyla da albüm içinde uzakdoğu'dan sesler yankılanır. Ancak albümden zevk aldığım kısım burası değildir. Özellikle klavye ve synth kullanımları bana Edward Artemiv'in müziklerini ve albümlerini anımsatır.

Edward Artemiev'de Sven Grünberg gibi hem kendi albümlerini hem de film müziklerini yapmıştır.

Artemiev haricinde albümde Tangerine Dream'in senfonik dönemi (1976-1980) ile Klaus Schulze'nin ilk dönemlerini anımsatan müzikal atmosfer ile dolu.

Her ikisini de dinlediğim için (Tangerine Dream ve Klaus Schulze) 'Hingus' albümüne ısınmam zor olmadı.

Elektronik müziğin Alman ekolü ile Rus ekolü arasında kalan albüm dinlenilmesi değil, bilinmesi gereken bir albüm.

1. Hingus (I Osa) (7.26)
2. Hingus (II Osa)
3. Hingus (III Osa)
4. Hingus (IV Osa)
5. Teekond (5.35)
6. Valgusois (17.50)

Süre : 46:49

Sven Grünberg / Synth (ses düzenleyicisi), Klavyeler, Besteci

18 Ocak 2019 Cuma

Gentle Giant - Gentle Giant 1970




3 yıl önce ilk başladığım zaman bu blogda yazmaya bir çok albüm ve grubu yazarken zorlanmıştım. Hala daha bazı grupları yada albümleri yazarken zorlanıyorum. Bazı grupları ise daha önceden çok sevip dinlememe rağmen bırakın yazmayı şuan tekrar olarak dahi dinleyemiyorum. Camel, Uriah Heep, Supertramp gibi gruplar, bu dinleyemediklerimin başında geliyor.

Zorlandıklarım ise Yes, King Crimson, VDDG, Magma, Rush, Gentle Giant gibi dinlemekten asla sıkılmayacağım gruplar. Ancak bu gruplar hakkında yazarken zorlanıyorum, cevabı çok basit. Bu kadar güzel albümleri bir sayfada anlatamam. Belki de her grubun her albümü için bir yazı değil, her yıl aynı albüme başka bir yazı hazırlamam gerek.


Gentle Giant grubu da saydığım gruplar arasında. 3 yıl önce yazmaya başladığımda da 'Missing Piece' albümünü yazarken zorlanmıştım. Albümün ve grubun akılda kalması için Gentle Giant'ı bir dinozor'a benzetmiştim. Sanırım bu ilk albümünü yazarken de dinozor benzetmem yerinde olacak. 

Hem kalitesi ile hem yaratıcılığı ile gelmiş geçmiş tüm progresif rock zamanlarının tartışmasız taklit edilemeyen birinci grubu, Gentle Giant.

Kendi adını aldıkları bu ilk albümde taklit edilemeyen albümlerden ancak bundan sonraki yapacakları albümler kadar karışık yapılara sahip değil. Doğaldır ki albüm içinde bulunduğu dönemin belli başlı müziklerinden etkilenmiştir. Albümü anımsamanıza yardımcı olacak ilk parça 'Nothing At All' parçası dahi dönemin blues müziğinin yapısına benzerlik gösterir. Ancak bu Gentle Giant grubunda sırıtarak durmaz, parçanın içine yerleştirilmiş avantgard öğeler bunu engeller.

1970 yılında çıkardıkları bu ilk albümünü ve özellikle bahsettiğim 'Nothing At All' parçasıyla grubu sevip dinlemeye başladım. Öncesi bir hayli karışık, aslında ilk dinlemeye çalışma denemelerinde daha çok melodik ve senfonik yapılı albümler dinlediğim için Gentle Giant müziğini kulağım bir türlü kaldıramıyordu. Bu albüm ve 'Nothing At All' parçasıyla gruba ısınmaya başladım sonra da dinlemekten kendimi alıkoyamaz oldum.

Açılış parçası 'Giant', sert gitarlar ve heavy blues atmosferi olsa da parçanın ortasına konan soul ve caz, Gentle Giant'in daha ilk albümde yaratıcılıklarının ne derece benzersiz olduğunu gösteriyor.

'Funny Ways' ile birlikte daha ilk albümde Gentle Giant grubu klasik müzik eğitimlerinin müziğe nasıl yansıdığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. 'Funny Ways' daha sonradan Gentle Giant müziği diye adlandırılacak türden bir parçaya değil, daha çok gösteri amaçlı yapılan rock parçalarına benziyor. Ancak yine Gentle Giant kalitesiyle o şöhret olmak için üretilmiş parçaların çok ötesinde. 

'Alucard' parçası da ilk parça gibi, ağır atmosferiyle heave blues atmosferinde parça. Hatta daha da ötesi heavy psychic'i andırıyor. Dönemin ağır saykodelik severlerinin dinleyeceği türden. 

'Isn't It Quiet And Cold ?', Gentle Giant albümü deyince 'Nothing At All' parçasıyla birlikte aklıma gelen parça. Klasik anlamda yada progresif rock anlamında olan bir parça değil. Hem döneminde hem öncesi ve sonrasında bir çok avantgard grubun (ve zeuhl gruplarının) istediği ve bir şekilde yaptığı müziklerden birisi. Nakarat kısmındaki Beatles vari korosu dahi parçanın mükemmelliyetçi ruhunu bozmuyor.

'Nothing At All', albümü değil, grubu sevmemi sağlayan parça. Bluesvari yapısı olması nedeniyle Gentle Giant'ı sevmem aslında çok kolay oldu. Gentle Giant'ı benim gibi zamanında anlayamayıp dinleyemeyenlere sevilip dinlenebilmesi için önerebileceğim ilk bir kaç parçadan biri.

'Why Not' heavy blues rock, tanımlamaya kalksak sanırım en iyi tanım bu olur. Led Zeppelin, The Doors gibi rock'ın klasik gruplarını parçanın bazı yerlerinde anımsatmıyor değil ama yine de araya konan flüt ve folkik seslerle Gentle Giant olduğunu hissettiriyor.

Kapanış parçası 'The Queen', grubun sanki 'tamam güzel albüm yaptık sonuna da senfonik kısa bir parça koyalım, dinleyenlerde bir tat bırakalım' dercesine yapılmış bir parça. Ancak baştan sağma değil, kısa olmasına rağmen senfonik atmosferi mükemmel biçimde yakalamışlar.

Gentle Giant, yazının başında da bahsettiğim gibi dinlenilmesi sevilmemesi zor grupların başında geliyor. Hele ki grup yada albüm hakkında yazmaya çalışınca bu zorluk daha da kuvvetleniyor. Her ne kadar bu akşam yazmış olsam da, sanki bir yerden eksik anlatmışım yada tam anlatamamışım gibi bir his oluşuyor.

Yazması zor olan gruplarımdan olsa da, dinlemesi artık kolay ve büyük bir zevk veriyor.

1. Giant (6.22)
2. Funny Ways (4.21)
3. Alucard (6.00)
4. Isn't It Quiet And Cold ? (3.51)
5. Nothing At All (9.08)
6. Why Not (5.31)
7. The Queen (1.40)

Süre : 36.57

Derek Shulman / Vokal (1-3,5,6), Geri Vokal, Bas Gitar (4)
Gary Green / Elektrik Gitar, 12 Telli Gitar(2,4)
Kerry Minnear / Hammond Org, Minimoog, Mellotron, Elektrik & Akustik Piyano, Timpani, Vibrafon, Çello, Bas Gitar, Vokal (3,6), Geri Vokal
Phil Shulman / Alto & Tenor Saksafon, Trompet, Flüt, Vokal (2-5), Geri Vokal
Ray Shulman / Bas Gitar, Keman (2,4), Elektrik (5-7) & Akustik (5) Gitar, Geri Vokal
Martin Smith / Davul, Perküsyon

Konuklar
Paul Cosh / Boynuz (1)
Clare Deniz / Çello (4) 

15 Ocak 2019 Salı

PFM - Cook 1974 Live


Premiata Forneria Marconi kısa adıyla PFM. 1966 yılında başladıkları müziğe 1972 yılında çıkardıkları 2 albümle italyan progresif rock'ının unutulmayacak gruplarından biri haline geldiler. 1972'de çıkardıkları albümlerin başarısı ve kalitesiyle adından söz ettirmekle kalmayıp, İngiltere'den davet alırlar.

Ertesi yıl, daha önce King Crimson ve ELP için şarkı sözleri yazan Peter Sinfield tarafından ilk albümlerinde olan italyanca sözlü parçalara ingilizce sözler yazılıp ELP'nin kayıtlarını yaptığı stüdyo'da yeni albümler çıkartılır. Grubun bu hızlı stüdyo kayıtları sonrasında konserleri de çoğalmaya başlar. Sonrasında durum İngiltere ve Avrupa ile sınırlı kalmaz, grup ABD'ye geçer. ABD'de verdikleri konserlerle TV'lerde gösterilir. 1974-1977 yılları arasında PFM bir italyan grubu olarak ABD'de fazlasıyla bilinen bir grup olur. 1977 yılında çıkardıkları Jet-Lag albümünden sonra ülkelerine geri dönüp başladıkları yere döndüler. 1977 sonrası çıkardıkları albümler 1972'de kaldıkları müziğin devamı niteliğindedir. Çok geçmeden de italyanların efsane müzisyenlerinden Fabrizio De Andre ile albüm yapıp konserler verdiler.

1974 yılında gittiklerinde verdikleri konserlerden bazı parçalarını biraraya getirip 'Cook' adı altında bir albüm ortaya çıkardılar. 2000'li yıllarda aynı albümün tekrar basımlarında aynı yılın konserlerinden farklı parçalar biraraya getirilerek piyasaya sürüldü. 

1974'deki bu ilk konser albümünde o zamana kadar çıkardıkları albümlerden farklı parçaları bir araya getirmişler. 2000'li yıllardaki albümler içinde aynı şey geçerli.

Albümdeki parçaların çoğunluğu ingilizce olsa da, aslında italyanca orijinallerinin ingilizce versiyonudurlar. 'Just Look Away''in 'Dolcissima Maria', 'Celebration''ın 'E Festa' olması gibi.

Albümün kayıtları güzel olsa da, belki de konserdeki atmosferden kaynaklı sesler biraz daha geri planda gibi duruyor. Özellikle ilk 3 parçada, ki yavaş tempolu ve duygusal parçalardır, enstürmanların seslerinin netliği bulanır gibi oluyor. O yüzden o parçaları stüdyo albümlerinden dinlemenizi tavsiye ederim.

Sonraki parçalar hızlı tempolu, belki de hızlı olmalarından dolayı sesler kulağa çok daha iyi geliyor.  'Celebration' (E Festa, bayram) parçasından itibaren albümün tadını çıkarmaya başlıyorsunuz.Gitar, bas, flüt, davul ve hammond'un seslerinin güzelliğini PFM kalitesi ve yaratıcılığıyla daha net duyuyorsunuz. PFM'in bir nevi marşı niteliğinde olan 'Celebration' parçasını en erken canlı kayıtlarından biri, ancak ben parçayı 'E Festa haliyle 2007 yılında uydu bağlantısındaki bir italyan kanalında kendi konserlerinde dinlemiştim. Doğaldır ki kayıt olarak çok daha iyiydi. 

'Mr. Nine Till Five' yada orijinal haliyle 'Generalle'; PFM'nin italyan folk müziği, rock ve caz'ı  mükemmel biçimde birleştirdiği parçalardan biri. Yine tempolu olması nedeniyle 'Celebration' parçası gibi albümden zevk almaya devam ediyorsunuz.


Hiç bir stüdyo albümünde olmayan sadece konserlerde çaldıkları 'Alta Loma Nine Till Fave', italyan romantik dönem klasik müzik isimlerinden Rossini'ye ait. Albümdeki hem kayıt olarak hem de çalınış olarak bence en iyi parça. Aynı zamanda parça 15 küsür dakikalık uzunluğuyla PFM'nin müzikal tadını fazlasıyla alıyorsunuz. Grup üyelerinin tamamının kısa yada uzun olarak soloları bulunan parça'dan, hem rock müziğin hem deneyselliğin hem de klasik müziğin tadını çıkartıyorsunuz.

PFM grubuyla ilk kez 2006 yılında tanıştım. Ancak o dönem krautrock'a odaklandığım için(Amon Düül II, Can, Neu!, Popol Vuh, Tangerine Dream, Novalis, Eloy, Jane, Birth Control, çoğunluğunun bütün albümlerini dinleyip bitirmiştim) italyanlara fazla özen gösterememiştim. Ancak 2009'da askere gittiğimde, kaçak olarak soktuğum mp3'ün içinde italyan grupları ağırlıktaydı. Bir önceki yıldan itibaren ağırlık vermem nedeniyle de asker dönüşü sonrası FB'daki arkadaş listemin büyük çoğunluğu italyanlardan oluşuyordu. Şuan ise italya'da yaşıyorum.

2006 yılında ilk tanıştığımda sanırım grubun dinlediğim ya 2. yada 3. albümüydü. Albümü iyi anımsıyorum çünkü Novalis'in 'Konzerte' albümünden sonraki albümdü. Albüm belki italyan progresif rock'ına alışmamı sağlamadı ama tanışmama neden ilk albümlerden birisiydi.

1. Four Holes In The Ground (7.22)
2. Dove...Quando... (4.30)
3. Just Look Away (8.05)
4. Celabration (8.55)
5. Mr. Nine Till Five (4.25)
6. Alta Loma Nine Till Fave (15.20)

Süre : 48.34

Jan Patrick Djivas / Bas Gitar
Franz Di Cioccio / Davul, Vokal
Franco Mussida / Elektrik & Akustik Gitar, Vokal
Mauro Pagani / Flüt, Keman, Vokal
Flavio Premoli / Hammond Org, Piyano, Mellotron, Moog, Vokal




12 Ocak 2019 Cumartesi

Jukka Tolonen - Tolonen 1971




Jukka Tolonen, 1952 doğumlu; ilk kez 14 yaşında iken 1966'da müzik yapmaya başlar. İlk albümünü kurucu üyesi olduğu grubu Tasavallan Presidenti ile 1969 yılında çıkartır. Sonraki yıllarda kendi grubuyla çalışmaya devam eder. Yine aynı yıllarda  kurulmuş bir başka gruba konuk müzisyen olarak katılır. Wigwam adlı gruba konuk olarak o yıllarda Finlandiya'da fazla ilgi gören caz yorumcularıyla birlikte katılmıştır. Aynı müzisyenlerle hem kendi grubunda hem de kendi solo albümlerinde birlikte müzikde yapmıştır. Günümüzde ise bu caz yorumcuları caz müziğin efsaneleri arasında yer alacaktır. Eero Koivistoinen, Pekka Pöyry gibi.

Jukka Tolonen 1975-76 yıllarına kadar kendi albümüne ve grubuna yoğunlaştığı kadar bir çok grup ve müzisyene de eşlik eder. 1977'de (25 yaşında) kendi adına bir grup kurar ve müziklerine orada uluslarası caz müzisyenlerinin katılımıyla devam eder. 1990 yılında Jukka Tolonen Trio adında başka bir grup kurarak 3 albümlük çalışma yapar. Yine aynı yıllarda solo albümlerine ve kurucu üyesi olduğu grubuyla çalışmalara devam eder. Son solo albümü 2011'de yayınlar. Hala müzisyen olarak üretmeye devam etmektedir.

1971'deki ilk albümünün bir adı yoktur. O dönem bir çok müzisyenin yada grubun yaptığı gibi albüme ad koymayı düşünmez. Grup yada müzisyenin tanınması dönem için daha ön plandadır. O yüzden günümüzde albümün adı Tolonen olarak bilinir.

'Tolonen' kısa bir albümdür. 32 dakikalık albümde 5 parça var. İlk iki parça ağırlıklı olarak ve doğaçlamaya dayalı caz-füzyon üzerine kurulu. 3 ve 4. parçalarda folklorik özellikler ile göze çarpıyor. Son parça ise dönemin ağır saykodelik-blues türüne güzel bir örnek.

Açılış parçası 'Elements'. Dönemin caz-füzyon gruplarına bakarsanız bu açılış parçasına benzer parçalar yamaya başlamaları 1972-73 yıllarına rastlar. Bunun öncesi yok mudur, elbette var ancak Almanya ve çevresinde vardır sadece. 'Elements' bu yönden bir çok müzikal anlayışında ilklerindendir. Parçanın sonlarında seslerin çoğalması ile ortaya çıkan senfonik yapı ise 2-3 yıl sonra Kanada'lı grup, Harmonium'un atmosferinin öncüsü gibidir. 

'Ramblin', albümün klasikleşmiş parçası değil, tüm zamanlar Jukka Tolonen'inin klasiklerinin arasındadır. Hızıyla, enejisiyle, ritmiyle Jukka Tolonen'e katkıda bulunan bütün müzisyenlerle birlikte tekrar tekrar dinlemekten bıkılmayacak bir caz eseri. Eklektik progresif türünde (örneğin VDGG, King Crimson) müzikseverlerin de bıkmayacağından adım kadar eminim.

Jukka 'Mountains' parçasında Pekka Pöyry ile mükemmel bir uyum yakalamış. Parçanın bazı yerlerinde ses öyle özellikler gösteriyor ki, Steve Howe'un (YES) bu albümden bir kaç yıl sonra benzer sesler çıkarması Jukka'nın yaratıcılığında sınırsızlığını gösteriyor.

'Wanderland', bir önceki parça gibi folk müziği ile caz'ın güzel bir uyumu. Fakat farkı şu ki, 'Wanderland' 'Mountains' parçası gibi senfonik bir yapıya sahip değil, folk müziği üzerinden ilerliyor. Özellikle akustik gitar ve piyanonun tonu bir çok yerde iran müziğini anımsatıyor.

'Last Night' parçası ise albüme canlı kayıttan alınarak konmuş. Diğer parçalarda ki gibi caz temelli değil, blues temellidir. Bu da Jukka Tolonen'in o dönem bir çok progresif rock müzisyeninde olduğu gibi arayış içinde olduğunu gösterir. Ve ortaya çıkardığı ise günümüz müzisyenlerinin kopyala-yapıştır örneğindeki gibi değildir.

Jukka Tolonen, klasik anlamda progresif rock efsaneleri arasında pek bilinmese de caz dünyasında adı söylendiğinde akla gelen isimlerden. Finlandiya'daki caz dünyası için ise gerçek bir müzik üstadı. Cazı progresif rock içinde sevenler için ise bilinmesi ve baştacı edilmesi gereken çok önemli bir isim.

Başlangıç için kendi grubunun albümlerine de bakılabilinir, bu ilk albümünü de.


1. Elements - Earth/Fire/Water, Air (8.06)
2. Ramblin (9.02)
3. Mountains (6.35)
4. Wanderland (5.02)
5. Last Night (Live at Tavastia-Club) (3.26)

Süre : 32.11

Jukka Tolonen / Elektrik & Akustik Gitar, Piyano, Yapımcı&Besteci

Konuklar
Jukka Gustavson / Org (5)
Pekka Pöyry / Soprano Saksafon (1,3), Alto Saksafon (2)
Pekka Pohjola / Bas Gitar (1,4,5)
Heikki Virtanen / Bas Gitar (2)
Reino Laine / Davul (1,2), Cowbell (2)
Ronnie Österberg / Davul (4,5)

8 Ocak 2019 Salı

Kansas - Leftuverture 1976




Kansas, 1973'de müziğe başladığından itibaren kendi ülkesindeki rock müziğe odaklanmak yerine Avrupa'daki grupların müziklerini takip ederek kendi müziklerini yapmayı tercih ettiler. İlk albümünden itibaren dönemin progresif rock deyince ilk akla gelen YES, Genesis gibi ABD dışındaki gruplardan sesler alarak parçalarında kullandılar. Bu durumu da öyle kopyalayarak değil, profesyonel bir biçimde yaptılar. O yüzden Kansas'ın albümleri orijinal albümlerdir, bir o kadar da avrupa ekolünde ilerler.

'Leftoverture' albümü de ilk iki albümdeki müzikal anlayışın devamı şeklindedir. Hatta çok daha olgunlaşmış olan grubun en muhteşem albümüdür. Albümdeki bütün parçalar öyle özenle üzerinde uğraşılarak biraraya getirilmiş ki, herhangi birini üstüste sıkılmadan saatlerce dinleyebilirsiniz. 70'lerin ortalarında Avrupa'daki progresif rock'daki değişim de göz önüne alınırsa, 75 öncesi albümlerin zevkine bu albümle tekrar ulaşabilirsiniz.

'Carry On Wayward Son', Kansas'ın adı bilinmese de, popüler olmuş ve klasikleşmiş bir kaç parçasından biri. 'Breakfast in America' çalmaya başladığında çoğu kimse grubun Supertramp olduğunu bilmez. 'Carry On Waywars Son' parçası da aynı şekilde çalmaya başladığında anımsanır, bilinir ama Kansas grubu akla gelmez. 'Carry On Wayward Son' sadece Kansas'ın değil klasik rock'ın da bilinen parçalarının başında gelir. Ayrıca tekrar tekrar dinlenildiğinde bağımlılık da yapar. Belki de bu bağımlılık yapması yüzündendir klasik rock'ın en bilinenlerinden olması.

'The Wall' parçasında genesisvari, daha doğrusu Tony Banks piyanosuvari bir hava, atmosfer sözkonusu. Piyano, org ve synth öyle bir atmosfer yaratıyor ki, tam da 70'lerin progresif rock atmosferinin içinde buluyorsunuz kendinizi.

'What's On My Mind', özellikle synth ve bas gitarın etkisiyle Boston grubuna benzerlik gösterse de, Gentle Giant'in 'Free Hand' parçasına eklektik yapı olarak daha çok uyum sağlıyor. Geçenlerde pek okuyup takip etmesem de(denk geldi), Oray Eğin'in küçümseyerek yazdığı Queen hakkında stadyum rock tanımını yapmaya kalkıştı. Halbuki bir çok rock grubu, progresif rock grupları da dahil buna, stadlarda herkesi ayağa kaldıracak parçalar yaptılar. ELP, Deep Purple, Rush gibi grupların bu tarz parçaları olduğu gibi Kansas'ın bu parçası da stadyum rock denilen parçalara örnektir. Ayrıca stadyum rock Oray Eğin'in uydurduğu bir tanım değildir, 70'li yıllardan beri vargelen bir tanımdır.

'Miracles Out Of Nowhere' parçası, aşırı şekilde italyan ekolüne benziyor. Her dinleyişimde Banco'nun yada PFM'nin izlerine rastlayabiliyorum(Keman Maura Pagani çalıyor sanki). Bir o kadar da Gentle Giant'ın karmaşık yapılarını anımsatıyor. Bu kadar güzel ve bolca melodilerin üzerine parçanın sonundaki gitar solosu ise parçayı unutulmaz yapabiliyor. Albümdeki ve Kansas'ın bütün diskoğrafisinde benim için en tepedeki parça. Parçanın güzel oluşu bir o kadar da moral bozucu olabiliyor. Benim ki bozuluyor.


'Opus Insert' ve 'Questions Of My Childhood', iki kısa parça. Her ikisinde de Keith Emerson-Carl Palmer işbirliğinin sonucunda ortaya çıkan müzikal atmosferin etkisini rahatlıkla hissedebilirsiniz.
Kısa parçalar olmasına rağmen her ikiside doyurucudur. Dolayısıyla albümde herhangi bir zayıflık algısı yaratmazlar. 'Questions Of My Childhood' parçasında PFM etkisi de yok değil. 

Sürekli benzetmelerden gittik, 'Cheyenne Anthem' parçasında da gitmezsek olmaz. 1960'ların sonu, 1970'lerin başına The Who grubunu anımsamazsak, parçayı anlatamayız. 'Song is Over', şarkı bitti marşlar başladı düşüncesiyle rock müziğe başka bir biçim veren The Who'nun ne kadar büyük bir grup olduğu yadsınamaz. 'Cheyenne Anthem' parçasıyla Kansas grubu da, marş yazma konusunda The Who'dan eksik kalmıyor.

Son parça, bir başyapıt; 'Magnum Opus'. Eklektik yapısı ile bir kaç yazı öncesinde progresif rock'ın başyapıtlarından biri diye gösterdiğim Bubu grubunun albümüne alternatif parça. Progresif rock'ı anlatmak için verilen örneklerden Genesis'in 'Musical Box', YES'in 'Fragile' parçaları gibi akılda tutulması gerekir. Gerektiğinde örnek olarak da gösterilir. 

Kansas, ABD çıkışlı bir grup ve daha önce yazdığım bazı yazılarda belirttiğim üzere Amerikan rock gruplarını progresif rock'ın içinde pek yaratıcı düşünemiyorum. O yüzden Amerika çıkışlı grupları pek dinlemiyor ve dikkate almıyorum. Ancak bazı gruplar hariç durumda olabiliyor. Bunlar genellikle Avrupa'daki müziği takip eden gruplardır.

Kansas grubu da o 'bazı gruplar'ın içinde yer alıyor. 'Leftoverture' albümü de özellikle karmaşık yapılı parçalarıyla öne çıkarak başyapıtlık albümler arasında kendine yer ediniyor.

Progresif rock için başyapıtlık bir albüm; Leftoverture.


1. Carry On Wayward Son (5.13)
2. The Wall (4.47)
3. What's On My Mind (3.27)
4. Miracles Out Of Nowhere (6.29)
5. Opus Insert (4.26)
6. Questions Of My Childhood (3.38)
7. Cheyenne Anthem (6.50)
8. Magnum Opus (8.27)
a. Father Padilla Meets The Perfect Gnat
b. Howling At The Moon
c. Man Overboard
d. Industy On Parade
e. Realese The Beavers
f. Gnat Attack

Süre : 43.17

Steve Walsh / Vokal ve Geri Vokal, Org, Piyano, Synth (ses düzenleyicisi)
Rich Williams / Akustik & Elektrik Gitar
Kerry Livgren / Elektrik Gitar, Piyano, Klavnet, Moog, Synth (ses düzenleyicisi)
Robby Steinhardt / Keman, Viyola, Vokal (4,7), Geri Vokal
Dave Hope / Bas Gitar
Phil Ehart / Davul, Perküsyon

Konuklar
Toye La Rocca, Cheryl Norman / Çocuk sesleri (7)

2 Ocak 2019 Çarşamba

Etran Fou Le Loublan - Batelages 1976




Etron Fou Le Loublan, 1971'de iki kişi olarak kurulmuş, ertesi yıl saksafoncunun katılımıyla 3 kişilik olan fransız grup. Albümlerden önce ilk konserlerde kendilerini denemişler, ilk konserleri de Zeuhl müziğinin yaratıcısı Magma vermişlerdir. 1971 yılında çok genç olmaları nedeniyle ilk albümlerini kuruluşundan 5 yıl sonra, 1976 yılında çıkartmışlar. Doğaldır ki bu sürenin içinde dönemin bazı kaliteli gruplarının konserlerinde bulunmuşlar.

Bu süre içinde özellikle dinledikleri Captain Beefhard, MC5, Soft Machine, Sun Ra, Gong, The Doors, Can, Amon Düül II, King Crimson gibi gruplardır. Ancak müziklerine en çok etki eden 1973 yılında açılış grubu olarak çıktıkları ve ilk deneyimlerini yaşadıkları Magma grubudur.

Bir konser öncesi Magma grubunun menejeri gelip sorar davulcuya; 'Yine davul solosu çalmayı düşünüyor musun?'(Yani Vander çok uzun davul solosu çalıyor senin kısa davul solonla kimse ilgilenmez, kendini güldürme gibilerinden). Davulcunun cevabı da basit; Evet, tekrar çalacağım.

Sonraları konserler de yer almadıkları zamanlar, grup üyelerinden bazıları sokak tiyatrolarında çalar. Gruba 3. kişi olarak katılan safsafonist aynı zamanda aktörlüğe devam eder. (Günümüzde de hala devam ediyor)

1976 yılında çıkardıkları ilk albüm 'Batelagas' ise 5 yılın bir nevi özetidir. Parçalarda herhangi bir şablona rastlanmaz. Çıkardıkları sesler birbirlerinden bir hayli farklıdır. Enstrümanlar arasında bir uyum yada düzen var gibi gözükse de aslında albümün bütününe baktığınızda grup bir hayli özgürdür. Ortaya bir şaheser çıkarmaya çalışmamışlar; öğrendikleri, deneyimledikleriyle yaratıcılıklarını zorlamışlardır. İlk stüdyo deneyimlerine göre de gayet başarılıdırlar.

Albümü dinlemeden önce daha önce dinledikleri ve takip ettikleri gruplara da bakmanızı öneririm, yukarıda belirttim, çünkü bu ilk albümlerinde o grupların etkileri fazlasıyla gözüküyor.

Kısa bir süre önce bazı sorunlar yüzünden kafam dağınık olduğu zaman açıp dinlemeye başladığım bir grup oldu. Özellikle ilk parçanın vokal kısımları Renate'nin (Amon Düül II) 1970'lerdeki parçaları yorumlayışına benzemiyor değil. Tabi bir de ilk parçadaki saksafon solonun hırçınlığı tadından yenmiyor.

Albüm boyunca eğer dikkat edebilirsiniz davulcunun Magma'nın lideri Vander'den çokça etkilendiğini görebilirsiniz.

Avantgard rock, RIO/Avant, Zeuhl gibi türler progresif rock dinleyenlere içinde genel olarak zor yer edinirler. Ancak bu tarzları sevmeye başlamalarıyla da progresif rock'a bakış açıları değişmeye başlar. Tangerine Dream, YES gibi gruplar benim müziğe bakışımı 10 yıl önce çok değiştirmişti. Hemen ardından gelen grup ise Magma oldu. Şuan bıkmadan dinleyebileceğim 4-5 grup yazsam, bunlar Tangerine Dream, YES, Banco del mutuo soccorso ve Magma olur.

Etron Fou Le Loublan grubu da bu albümüyle o 4-5 grubun arasında giremez belki ama Magma'yı dinlemeye başladıktan sonra hemen aklıma gelecek olan gruplardan.

Özellikle kafam dağınık olduğu zaman bana ilaç gibi geliyor. 

1. L'amulette et le petit Rabbin (18.07)
2. Sololo Brigida (3.18)
3. Yvett'Blouse (0.26)
4. Madame Richard – Larika (9.23)
5. Historie de Graine (11.20)

Süre : 42.34

Ferdinand Richard / Bas Gitar, Vokal
Chris Chanet (Alias Eulalie Ruynat) / Saksafon, Vokal
Guigou 'Samba Scout' Chenevier / Perküsyon, Koro

Albüm Kapağı / Jeff Thiebout