“The Final Cut” ile birlikte Pink Floyd’un en sevdiğim albüm, ‘Animals’ albümüdür. Her iki albümde bana progresif rock’a daha yakınlaştığını gösterir. Pink Floyd’un klasikleşmiş olan müzikal yapısından uzaktırlar.
‘Animals’ albümü 1977’de piyasaya çıkar. Ancak içinde ki parçaların hepsi bir yıl öncesinde ‘Wish you were here’ konserlerinde çalınıp söylenmiştir. Pink Floyd’un hemen hemen bütün parçaları ilk önce konserler de çalınıp, sonradan albüm haline getirilmiştir. ‘Animals’ albümü de aynı Pink Floyd geleneğidir.
Albüm Pink Floyd’un politik anlamda en keskin albümüdür. Diğer albümler de olduğu gibi soyutlamalardan giderek albüm yapmamışlardır. Bu albümde öyle bir gereksinmeye gerek duymamışlar, sokakta söylenen şeyleri, birebir yazmışlardır.
Roger Waters dünya üzerindeki insanları üç’e ayırır. Domuzlar, köpekler ve koyunlar. Domuzlar; insanları maddi manevi herşeyiyle sömüren üst sınıf (dinler, krallar, yöneticiler), köpekler domuzların koruyucuları (ordular, polis) iken, geriye kalan büyük bir kısım ise koyun (Halk). Roger Waters dünya üzerindekiler için anlatıyor, bu bütün ülkeler için geçerli. Hatta günümüz için değil, dinlerin ortaya çıkışından beri bu böyle. Şimdinin Türkiye’sinin koyunları gibi. Ne demek istediğim açık.
‘Animals’ albümü belki de Pink Floyd’un kollektif müziğinin son albümüdür. Sonrasında Roger Waters ipleri tamamen eline alır. ‘The Wall’ ve ‘The Final Cut’ albümleri neredeyse tamamen Roger Waters eseridir. Son kollektif albüm olmasımıdır, bilemem ancak yukarıda da söylediğim gibi en iyi albümlerinden biridir benim için. Bir önceki ‘Wish you were here’ albümünün müzikal yapısını görebilirsiniz. Özellikle Roger Waters’ın bas gitarı ve David Gilmour’un kesik kesik gitar sololarını. Rick Wright’ın da Pink Floyd için son iyi çalışmasıdır. Roger Waters ayrıldktan sona geri dönüp, Pink Floyd grubunu devam ettirmiş olsa da, 70’lerde ki performansından uzaktır. ‘Sheep’ parçasında ki klavye ve Synth kullanımı başyapıtlıktır. Hatta bir önceki albümde ki ‘Shine On You Crazy Diamond II’ parçasında ki performansından daha iyidir.
Syd Barrett bir rock yıldızı değildir. Hiç bir zaman da olmadı. Progresif rock dünyasında da pek dikkate alınmaz. Syd Barrett, Pink Floyd grubunun yıldızıdır. Grup için kutup yıldızı gibidir. Pink Floyd’a yol gösterir.
‘Wish you were here’ albümü onun için yazılıp, albüm yapılmıştır. Hiç söylenmemiş olsa da. Roger Waters ve arkadaşları eski arkadaşını öyle bir halde görmüştür ki, ilk önce ‘Wish you were here’ albümünü dramatik bir şekilde hazırlamışlardır. Ama Roger Waters ilk önce ağlayıp, sonra da bu ağlamalarını nefrete dönüştürmüştür.
Roger Waters, Syd Barrett’ı belki de şöyle hatırlıyordu. Elinde gitarıyla bütün duvarların rengarenk boyalı olduğu bir oda’da şarkı bestelerken. ‘Wish you were here’ öncesi stüdyo kayıtlarında Syd Barrett’ı saçları dökülmüş, göbeği çıkmış bir 50 yaşlarında dam olarak görünce vicdanı nefretle dolmaya başladı.
Roger Waters, 1976 yılında da parça yazarken aklında olan Syd’in durumuydu. ‘Animals’ albümü Syd’i bu hale getiren sistem’e duyduğu nefretin tarifidir. Öyledir ki, ‘Dogs’ parçasında köpek havlamalarına kendisi de eşlik eder. Islık çalıp, köpekleri çağırır.
‘Sheep’ parçası en sevdiğim parçadır, albümde. Ritmik bas gitarı ve her birimizi anlatan sözleriyle ve de vokaliyle Roger Waters; tam anlamıyla bir başyapıt ortaya çıkarmış.
Dünya’yı 3’ ayırmak ile kastettiği günümüz dünyası değildir. Din temelli toplumların başından beri böyle olduğunu, halk denen insan yığınlarının da nasıl koyun gibi tanrı’ya kurban edilmeyi beklediğini çok güzel anlatır. İncil’den bölümler alarak.
Tanrı (domuzlar) benim çobanımdır, çayır çayır gezdirir, besler beni. Parlak bıçaklarla kurban olur halk (Koyunlar).
‘Pigs’ parçasının sonunda ki David Gilmour solosunu dinleyin. Bir önceki albümde ki gitar sololarını andırır. Ama bu kez dramatik değil, nefretle doludur.
‘Pigs’ parçasının solosu öncesi son mısraları günümüz Türkiye’sini hatırlatıyor mu, hatırlatıyor. AKP’nin Amerikan hayranlığı sonucu oluşan beyaz saray’a ak saray tavrına karşı verilecek en güzel cevaplar, bu dizelerde.
Hey you, white house (hey sen ak saray)
Ha ha charade you are (ne oyuncusun sen)
You houseproud town mouse (seni gidi evcimen şehir faresi)
Ha ha charade you are (ne oyuncusun sen)
You’re trying to keep our feelings off the street (Engellemeye çalışıyorsun tepkimizi sokağa dökmemiz için)
You’re nearly a real treat (Neredeye tam bir keyifsin sen )
All tight lips, and cold feet (Hep sıkı ağızlı ve korkak)
And do you feel abused ? (Kendini boka batmış mı hissediyorsun) (bu benim yorumum)
........
Mary, you are nearly a treat (Mary, neredeyse tam bir keyifsin sen)
‘Animals’ albümünü anlatan bir film var. Bir çiftlikte geçer. Domuzların, köpeklerin ve koyunlarınn olduğu bir çiftlik. Albümü bir de o filmi izlerken dinleyin.
- David Gilmour / Gitar, Ritim & Akustik (2), Bas gitar (3,4), Talkbox (3), Vokal(2)
- Richard Wright / Hammond Org, Piyano & Elektrik Piyano, Kavyinet, MiniMoog, Org (ARP string synth), Armonik Vokal (2)
- Roger Waters / Bas Gitar (2), Akustik (1) & Ritim (3,4) Gitar, Teyp Efektleri, vocoder, Armonik vokal, Vokal
- Nick Mason / Davul, Perküsyon, Teyp Efektleri
Konuk Müzisyen:
- Snowy White / Gitar solo (1)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.