David Gilmour gibi rock müziğin efsane olmuş isimlerinden birisinin albümü eleştirilmez. Hele ki 72 yaşına gelipte hala rock müziğin kalitelisini ortaya çıkarabiliyorsa. David Gilmour’un bu saatten eleştiriye tutulması taraftarı değilim.
Hoş, eleştirmeye kalksam ne diyeceğim ki?
Çıkıp gelmiş olsa; ‘Sen de kimsin’ dese ne diyeceğim?
Hiç.
David Gilmour kendisine has müzik anlayışıyla sadece övülmeye hakeder. Benimde yapabileceğim tek şey bu.
1984 yılında Roger Waters’ın grubu dağıttığında, tek başına grubun diğer üyeleriyle Pink Floyd’u devam ettirmiş olan David Gilmour, iki yıl önce 2014’de Pink Floyd’un son albümünü yayımladı. Çok geçmeden de, bir yıl sonra da, ‘Rattle That Lock’ albümünü.
'Rattle That Lock’
David Gilmour’un son albümü (en azından şimdilik) ‘Rattle That Lock’ albümünde Pink Floyd müzikalitesini aramayın. Ama dinlediğiniz zamanda Pink Floyd müziğini duyarsanız şaşırmayın da. Ayrıca sakın ola Pink Floyd ile David Gilmour’u birbirine benzetmeye çalışmayın. Pink Floyd grup olarak kollektif bir işti. David Gilmour kendi müzikal yeteneğini konuşturmuş albümde.
Pink Floyd yada David Gilmour progresif rock’mı yapmıştır, sorusunun cevabı yoktur. Progresif rock yapmış olsalar yada yapmamış olsalar Pink Floyd müziğinde ne değişir?, hiç birşey değişmez. Pink Floyd ve bütün üyelerinin solo albümleriyle rock müziğin efsane olmuş albümlerine imza atmışlardır. O yüzden Pink Floyd grubunun müziğine ve üyelerinin solo albümleri için her zaman Pink Floyd müziği derim. Pink Floyd diye bir kategori açılsa, yeridir.
‘5 A.M.’ güne başlamak için sabahın beşinde dinlenilebilecek bir parça değil.
‘Rattle That Lock’ tam bir disko blues parça. 69 yaşında ki David Gilmour 30’luk rock vokalleri gibi. Parçada ki blues gitar sololarına diyebileceğim bir şey yok. Albüme de ismini vermiş, dinleniyor da. Biraz salon müziği gibi kaçmış. Bence albüm ismine yakışmamış bu parça. Böyle bir albüm için ‘Faces of Stone’ parçasını tercih ederdim.
‘Faces of Stone’ Phil Manzanera’nın postrockvari piyano dokunuşlarıyla başlıyor. Günümüz progresif rock müzik türü için, tadına varılamaz. David Gilmour’un akustik gitarı ve bayram müziği tınıları, albüme hakim olan kaotik müzikal atmosferden bir an olsun çıkarır gibi oluyor. Heveslenmeye gerek duymuyoruz. David Gilmour’un acıklı (blues)gitar solosu parçayı bitiriyor.
‘A Boat Lies Waiting’ parçası David Gilmour’un eşi tarafından Rick Wright’ın ölümden esinlenilerek yazılmış. Dramatik olduğu kadar, Pink Floyd müziği benzeri bir parça., Giriş kısmında bir postrockvari piyano dokunuşları ve David Gilmour’un gitarıyla başlıyor.
Geceleri hiç gökyüzüne bakıp, yıldızları saydınız mı yada gökyüzünde ki bulutlara anlamlar yüklemeye çalıştınız mı ?.
‘A Boat Lies Waiting’ parçası bana bunu hissettiriyor her dinleyişimde. Rick Wright aramızdan ayrıldı belki ama yukarıdan bir yerlerden bize izliyor.
‘Dancing Right In Front of Me’ yavaş yavaş ilerleyen sakin bir başka blues parçası. Koro araya girdiğinde patlayıp hızlanacak gibiyken müzik yine sakinleşiyor. Parçanın orta yerinde kısa ama tatlı bir gitar solosuna caz piyanosu eşlik ediyor. Sakin başlayıp devam ettiği gibi sakin bir şekilde bitiyor.
‘In Any Tongue’, parçaya ıslıkla başlıyorsunuz, ağır aksak ilerleyen davul ve piyano’ya koronun eşlik etmesi, Pink Floyd’un ‘Division Bell’ müzikalitesini yansıtıyor. Parçanın sonunda güzel bir David Gilmour gitar solosu var.
‘Beauty’, metalik sesler, elektronik müzikal atmosfer ve piyano iyi bir parçanın habercisi gibi. Phil Manzarena piyano’da gerçekten çok iyi. David Gilmour kesik kesik blues gitar solosuyla parçaya daha da derinlik katmış. Albümde sevdiğim ikinci parça. Elektronik seslerin yoğunluğu, David Gilmour’un ağlamaklı gitarı parça hızlandığında bile bitmiyor. Eğer bu parçayı şimdi değilde 70’li yıllarda yapmış olsaydı, 4 küsür dakikalık parça solo kısımlarıyla birlikte 10 dakikayı rahatlıkla geçerdi.
‘The Girl in the Yellow Dress’ oda caz müziği. David Gilmour gitar çalıp, söylediği kadar da bu parçada saksafon’da çalıyor. Parça sözün tam anlamıyla bir oda caz parçası.
‘Today’ yarı pagan, yarı kilise (kuzey avrupa) ilahisi gibi bir koroyla başlıyor. Giriş kısmı çok kısa sürmesine rağmen etkileyiciliği çok yüksek. David Gilmour eskileri hatırlamış olacak ki, ritmik gitarıyla hem kendi müziğini, hem de Pink Floyd müziğine neler kattığını belli ediyor. Albümde en sevdiğim ve defalarca dinlediğim tek parça. Aslında David Gilmour’un ‘Murder’ parçası kıvamında. Harika bir solo kısmı var.
‘And Then...’ albümde ki en dramatik parça olmuş. Albüme hakim olan karanlık kasvetli hava son parça olan ’And Then…’ tamamen vücut bulmuş gibi sanki. Moralinizi bozmak istiyorsanız ‘And Then...’ gibi bir parçayı dinleyin.
Bir gün facebook’ta Norveçli bir arkadaş şöyle demişti, ‘Hızlı gitar çalmak daha iyi guitarist anlamına gelmiyor, yavaş çalmak ise her zaman yetenek ister’. David Gilmour için değildi söylediği, Camel grubunun gitaristi Andy Latimer içindi. Aynı dönemden çıkma iki gitarist, her ikiside gitarı yavaş çaldılar. Kimi zaman duygusaldı, kimi zamanda depresif.
Umarım albüm David Gilmour’un son albümü olmaz. Gerçeği son albümüm gibi birşey de söylemedi, Pink Floyd’un son albümü gibi. Daha çok dinlememiz gerek, David Gilmour gibi bir müzisyenin yeni parçalarını.
1. 5 A.M. (3:07)
2. Rattle That Lock (4:57)
3. Faces of Stone (5:34)
4. A Boat Lies Waiting (4:36)
5. Dancing Right In Front of Me (6:13)
6. In Any Tongue (6:48)
7. Beauty (4:30)
8. The Girl in the Yellow Dress (5:27)
9. Today (5:57)
10. And Then... (4:32)
Süre : 51:44
- David Gilmour / Elektrik & Akustik Gitar, Bas Gitar, Perküsyon, Piyano, Hammond org, Elektrik Piyano, Saksafon, Vokal, Cümbüş, Mızıka
- Guy Pratt / Bas Gitar
- Phil Manzanera (Roxy Music)/ Piyano, Klavye
- Polly Samson / Piyano, Vokal
- Steve DiStanislao / Davul
- Mica Paris / Vokal
- Louise Marshall and The Liberty Choir / Vokal
Konuk Müzisyenler
- Robert Wyatt (Soft Machine) / Kornet (The Girl in the Yellow Dress)
- David Crosby ve Graham Nash / Vokal (A Boat Lies Waiting)
*****
- Dave Stansbie / Kapak resmi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.