Progresif rock çok ilginç bir müzik türüdür. Bir tanımlamaya giriştiğinizde tanım o kadar çok büyümeye başlarki bir süre sonra vazgeçmek zorunda kalırsınız. Bazıları tanım çıkarırlar ortaya ama tam anlamıyla da progresif rock'ı açıklayamazlar.
Burada progresif rock tanımını yapmaya tabii ki girişmeyeceğim. Demek istediğim progresif rock'ın neresinden başlarsanız, başlayın önünüze çıkacak her yeni ve farklı albümde bu müzik türüne bakışınız değişecek.
Böyle bir giriş yaptım çünkü internette progresif rock diye aradığınız zaman önünüze tanım sonrasında size önerecekleri bir çok albüm çıkıyor. Bir çok zaman da ben de bu örnekleme işini yapıyorum. Ama dediğim gibi yine de yetersiz kalıyor.
Yine de soracak olursanız, ilk söyleyeceğim bir kaç parça şöyle olacaktır.
YES - Roundabout
Genesis - Musical Box
King Crimson - In The Court Of The Crimson King
Bu saydığım gruplar ve parçaları progresif rock'ın bilinen efsanelerinden. Bu parçaya uygun, aynı kalitede, aynı yaratıcılıkta ve bir o kadar da çalınması, kopya yapılmasının zor olduğu 'Ace Of Wands' parçası var. Steve Hackett'ın ilk solo albümünün açılış parçası olan 'Ace Of Wands'.
Steve Hackett bir çok Genesis hayranında olduğu gibi bende de aynı izlenimini bırakan müzisyen. Eğer bir Genesis efsanesi varsa bunda kesinlikle Steve Hackett'ın en büyük payı var. Hatta bazı Genesis hayranlarına göre Peter Gabriel sonrası Genesis müziğinde değişim olmadı, Steve Hackett'ın gruptan ayrılması sonucu müzikal anlayış değişti ve pop müziğe doğru kaydı.
Yıllardır bu düşüncem değişmediği gibi internet ortamında konuştuğum Genesis hayranlarından bazılarında da bu düşüncemin var olduğunu görünce daha da anlamlı oldu.
'Voyage of the Acolyte' albümü benim için rock müziğin yaşayan efsanelerinden olan Steve Hackett'ın ilk albümü. 1975 yılında çıkardığı bu ilk albümde kendi grubu Genesis'den davulda Phil Collins, bas gitar ve akustik gitarda Mike Rutherford var. Ayrı olarak King Crimson'ın albümlerinde çalmış olan Robin Miller ve rock müziğin bir başka gerçek efsanelerinden Mike Oldfield'in kızkardeşi Sally Oldfied'de var.
Albümde Steve Hackett'a eşlik eden müzisyenlerin kalitesi ortadayken, albümden vasat yada ortahalli bir müzik çıkması saçma olurdu. Hem de 1975 yılında, progresif rock'ın altın çağı denilen dönemin yaşandığı yıllarda.
'Voyage of the Acolyte' albümü progresif rock gruplarından bir albüm değil, progresif rock müzisyenlerinden Steve Hackett'ın müzik dünyasına armağan ettiği en güzel albümlerden biri. Yukarıda söylediğim 'Ace Of Wands' parçası progresif rock'ın anlaşılması için örnek gösterilebilecek en özgün parça.
'Ace Of Wands', yukarıda da söylediğim gibi progresif rock nedir sorusuna örnek verilebilecek ender parçalardan. Harika bir cazrock- senfonik karışıma sahip bir girişle başlıyor. Devamında gelen akustik gitar ve ortaçağı andıran klasik atmosferiyle unutulmaz Steve Hackett parçalarının başına yerleşiyor. Hızlı ilerleyen parça, Phil Collins'in dağınık, karmaşık ritimli davulu, klasik müzik etkisindeki flüt ve en önemlisi Steve Hackett'ın avantgard elektrik gitarıyla en ilginç ve tekrarlanması zor olan örnek progresif rock parçalarından biri haline geliyor. Son kısımlarında ise Steve Hackett'ın elektrik gitar solosu öncülüğünde, Mike Rutherford'un akustik gitarıyla son buluyor. Not olarak; benim için bu parça bir çok Genesis parçasından çok daha yaratıcı.
'Shadow Of The Hierophant'; iki bölümden oluşuyor ve Steve Hackett'in akustik gitarıyla baştan sona devam ediyor. Her iki parçada da King Crimson'dan gelen avantgard synth hava ve yüzyıllar öncesine götüren flüt, hem Genesis'i hem King Crimson'ı anımsatıyor.
'A Tower Struck Down' albümün eklektik yapısına uygun başka bir mükemmel parça. Ağır avantgard atmosferiyle progresif metal dinleyenlerin kesinlikle dinlemesi gerekiyor.
'The Hermit', avantgard ve folklorik havayla King Crimson'ın 70'lerdeki tahtını yerinden edecek bir parça. Akustik gitar ve sytnh'in büyüleyici atmosferi, sonrasında flüt ile devam ediyor. King Crimson parçalarına ciddi bir rakip!.
'The Lovers', 2 dakikalık akustik gitar konçerto dinletisi. Son anları ise synth yardımıyla ister ortaçağa gidin, ister insanlık öncesi çağlara. 2 dakika yetmiyor bu hayal için.
'Shadow Of The Hierophant', rock müziğin efsane isimlerinden Mike Oldfield'in kızkardeşi Sally Oldfield'in operavari sesiyle parçaya mükemmelik katan, çok sonraları ise Steve Hackett'ın bir çok parçasında kullanacağı o avantgard gitar havasının oluştuğu ilk parça. 11 dakikalık parçanın içinde yokolup gitmeniz mümkündür.
Steve Hackett'ın en kaliteli ve yaratıcı olan bu albümü olan bu kayıtlar aynı zamanda anlaşılıp dinlenilmesi, daha doğrusu akılda kalıcı olması en zor olan albümü. (Kendi öngörüm; keşke bu müzikal anlayışla sonraki albümlerine devam etseydi)
'Voyage Of The Acolyte', sadece bir solo albüm değil, progresif rock'a örnek gösterilecek türden parçaların toplamıdır. Albümde Genesis ve King Crimson üyelerinin katkılarını yadsıyamayız ama bütün parçalar Steve Hackett tarafından yazıldığını da unutamayız.
Bir rock efsanesinin doğuşunu başladığı yıl, 1975 ve albümün ismi 'Voyage Of The Acolyte'.
1. Ace Of Wands (5.23)
2. Hands Of The Priestess Part I (3.28)
3. A Tower Struck Down (4.53)
4. Hands Of The Priestess Part II (1.31)
5. The Hermit (4.49)
6. Star Of Sirius (7.08)
7. The Lovers (1.50)
8. Shadow Of The Hierophant (11.44)
Süre : 40.52
Steve Hackett / Elektrik & Akustik Gitar, Melletron, Çanlar, Aranjör,
Konuklar
Sally Oldfield / Vokal (8)
John Acock / Synth (ses düzenleyici), Melletron, Piyano
Mike Rutherford / Bas Gitar, 12 Telli Gitar
Percy Jones / Bas Gitar (3)
Johnny Gustafson / Bas Gitar (6)
Phil Collins / Davul, Perküsyon, Vokal (6)
John Hackett / Flüt, Synth, Çanlar
Robin Miller / Oboe (6)
Nigel Warren-Green / Çello (5)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.