Progresif rock nedir, ne değildir'e cevabım bile olmazken hatta progresif rock diye bir türün varlığından bir haberken dinlediğim bir kaç albümden birisiydi, Pink Floyd'un 'Meddle' albümü. 'Wish you were here' ve 'Ummagumma ile 18 yaşındayken tanıştım. Aynı dönemde dinlediğim 3. albüm 'Meddle' albümü oldu. 'Wish you were here' albümünü dinlemem kolayken, 'Ummagumma' albümünde zorlanmıştım açıkçası. 'Meddle' albümü ise ortalamayı tutturdu diyebilirim. Sonrasında 'Echoes' parçasını dinlerken kaç kez şarap şişesinin dibini gördüm, hatırlamıyorum.
Elimde 90'lı yıllardan kalma Pink Floyd kitabından sözlerinin türkçe karşılıklarını daha 18-19 yaşlarındayken ezberlemiştim. O kitap hala benimle. İtalya'ya gelirken bile yanımda getirdim.
Pink Floyd her zaman kendine özgü müzikleriyle tanındı. Progresif Rock'ın en dışında olmasına rağmen progresif rock'ın en çok bilinen gruplarından birisi oldu. Hala daha bu özelliğini yitirmiş değil. Pink Floyd pink floyd müziği yapar.
Pink Floyd müziğe başlarken öyle tepeden gelme bir grup olmadı. Müziğin en dibinden geldi ve en üst'e çıkan bir grup. 67-70 yılları arasında yaptıkları müzik saykodelik rock'a örnek teşkil ederken, 'Meddle' albümüyle bu anlayışı değiştirdi. Aslında 'Meddle' albümü öncesi ve sonrasında iki albümü daha var, pek bilinmeyen. O albümler film müzikleriydi. 'Meddle' albümü ise Pink Floyd efsanesinin doğuşunu simgeleyen ilk albüm oldu.
'One Of These Days' parçası özellikle bas gitar hattıyla sonra ki albümlerinden 'Money' ve 'Welcome to Machine' parçalarına göz kırpıyor. Sadece göz kırpıyor. Her iki parçayı da sevdiğim gibi bu parçayı da ayrı olarak seviyorum. Işıkların yanıp yanıp söndüğünü bir ortamda dinlenildiği zaman da dinleyene farklı birşeyler katabilir. 'Doctor Who' hayranı olduğum için parçayı şimdi yeniden dinlerken o bilim kurgu serisini hatırlamamakta aptallık olur.
'One Of These Days' Pink Floyd efsanesinin doğuşunu simgeleyen albümden ilk parçadır.
'A Pillow Of Winds' tatlı sözleri ve yumuşak müziğiyle albümde duraksama yaratır. İlk parçada ki agresiflik yerini naifliğe bırakır. Pink Floyd'un saykodelik dönemine başka bir son rütuş. Bluesvari klasik gitar ve sürekli yankılanan David Gilmour'un elektro gitarı ile saykodelik rock'ın son nefesi.
'Fearless' 70'li yılların efsane olmuş İngiliz futbol takımlarından Liverpool'un marşı oldu, bu parça. Parçanın sonunda zaten tribünden gelen sesleri duyabilirsiniz. 70'li yıllarda Trabzonspor'un o efsane Liverpool takımını yenince kutladığı zaferi de hatırlamak gerek. İngilizler o maçta 'Fearless' parçasını marş olarak bağırdılar mı tribünlerden bilmiyorum ama hem 70'lerin efsane Liverpool'unu hem de Trabzonspor'umuzu hatırlayıp anmakta fayda var. (Söylemezsem olmaz, Gençlerbirliği taraftarıyım)
'San Tropez' içe dokunur bir aşk hikayesi. Rick Wright'ın caz piyanosu parçayı baştan sona götürüyor. Kısa bir parça olmasında rağmen sözlerini hem İngilizce hem Türkçe olarak zamanında ezberlemiştim. Belki bir prog örneği değil ama kesinlikle bir Pink Floyd müziği örneği. Saykodelik dönemin caz ile son buluşu.
'Seamus' elimde kitap, sözlerini okuyup okuyup kendime göre anlam çıkartıyordum yıllar önce, bu parçayı dinlerken. Şimdi ise tekrar tekrar dinleyince çıkardığım anlamların ne kadar yerli yerinde olduğunu da anlıyorum. 'Seamus' hala Pink Floyd'un saykodelik döneminden en sevdiğim parça. Aslında parça eski bir blues (ağıt) parçasının sözleri ve müziğiyle Pink Floyd tarafından çalınmış hali. Buna rağmen; evet, 'Seamus' hala benim en sevdiğim Pink Floyd parçalarının başında geliyor.
Mutfaktaydım
Seamus, yani köpeğim ise dışarıdaydı
İşte ben mutfaktaydım
Seamus, benim yaşlı tazım dışarıdaydı
Bilirsin işte güneş usulca batıyordu
Ve benim yaşlı tazım yere oturup ağladı.
'Echoes' sadece 'Meddle' albümünün değil, tüm zamanların Pink Floyd parçalarının en iyilerinden birisi. Üniversitedeyken, hatırlarım, ışıkları kapatır, elimde şarap şişesiyle içip içip 'Echoes' dinlerdim.
'Echoes', yankılar; sokakta yada herhangi bir yerde görebileceğiniz herhanigi bir insanla aranızda ki yadsınamaz benzerliği anlatır. David Gilmour yıllar sonra bu benzerlik üzerinden bir Pink Floyd adı altında albüm (Division Bell) yapar. Aslında hepimiz temelde aynıyız. 'Echoes' parçası bize, insanoğluna; çokta farklı değiliz, heryer de her zamanda aynıyız mesajını verir.
Geçmiş yıllardan hatırlıyorum; 'Echoes' parçasının 13. dakikasından sonraki kısmını. Hayaletimsi siren ve karga sesleri ve bas gitarıyla Roger Waters'ı. Albümde en çok bu parça da şarabı içmiştim. Hala da içerim. Hele ki o helikopter sesine benzer bas gitarıyla Roger Waters ortaya çıktığında ve David Gilmour'un yankılanan harika elektro gitarıyla şişenin sonunu görmem bir olmuştur hep.
'Echoes' parçasıyla 'Meddle' albümü Pink Floyd için saykodelik rock'ın sonu, Pink Floyd efsanesinin başlangıcıdır.
Pink Floyd'u progresif rock temelinde benimle tartışmaya çalışan birisine her zaman gülmüşümdür. Pink Floyd'un progresif rock diye kategorilendirilmesine de hep karşı çıkmışımdır. Hep söyledim, söylerim de, ve söyleyeceğim de; Pink Floyd, Pink Floyd müziği yapar diye.
Pink Floyd benim için her zaman en temel gruplardan biri olarak kalacaktır. 70 yaşıma geldiğimde bile.
1. One Of These Days (5:56)
2. A Pillow Of Winds (5:13)
3. Fearless (6:08)
4. San Tropez (3:43)
5. Seamus (2:15)
6. Echoes (23:27)
Süre: 46:42
- David Gilmour / Gitar, Bas Gitar (1), Mızıka (5), Gitar (2,3,5,6) & harmony (3) vocals
- Richard Wright / Hammond Org, Farfisa, Piyano, Vokal (6)
- Roger Waters / Bas Gitar, Akustik Gitar (4), Vokal (4)
- Nick Mason / Davul, Perküsyon, Sesler (1)
Kapak Tasarımı : Bob Dowling (Fotoğraf), Pink Floyd (Düzenleme)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.