Bu Blogda Ara

20 Kasım 2017 Pazartesi

Tangerine Dream - Hyperborea 1983



Tangerine Dream grubunun kaç albümü olduğu hakkında bir fikrim yok, 100 civarında diye biliyorum. Film müzikleriyle birlikte en son saymaya çalıştığımda 130'ları geçmişti sanırım.

Grup 1960'ların sonlarında başladık albümlere günümüzde de devam ediyorlar. Birkaç ay öncesinde yeni albümlerini de çıkardılar. Tahminimce yeni albümler çıkarmaya da devam edecekler.

Tangerine Dream'in bu kadar çok albüm çıkarmaya başlaması, 1982 yılında çıkardıkları 2 albümle başladı. 1980'li yıllar boyunca da bu üretim devam etti. Aynı yıllarda çıkardıkları 2 ve daha fazla albüm ya film yada belgesel müzikleriydi. Bazen de kendi albümleriydi. Bu çoklu üretim 90'lı yıllarda da kısmen devam etti. Bu kadar çok albüm çıkarmalarının tek nedeni tabii ki müzik ve belgesel çalışmaları değildi. En önemli etkeni, 80'lerin başlarında synthesizer, yani ses (ve ritim) düzenleyicilerinin daha ucuza ve bolca üretilmesiydi. Almanların öncülüğünde gelişen elektronik müzik severliği sonuçda kapitalistlerin gözünü müzik endüstrisine çevirmesine yol açtı. Sonuç olarak da 1980'lerin başlarından itibaren ortalıkta elektronik müzik diye kulakları tırmalayan acuze müzikler ortaya çıktı.

Tangerine Dream ve diğer öncü elektronik müzik insanlarının haklarını yiyemem bu konuda ama ortada olanı da söylemek gerekir.

Tangerine Dream de bu ucuza ve bolca üretilen synth'leri albümlerinde kullanmaya başladılar. İlk 1980'de 'Tangram' albümlerinde denemişlerdi, daha sonra da 1982 yılında çıkardıkları 2 albümde de denemeye devam ettiler. 1983 yılında ki 'Hyperborea' albümünde de bu yeni çıkan enstrümanlara tamamen hakimiyetlerini kurdular.

Tangerine Dream'in 1980'li yıllarda bu kadar çok albüm çıkarmasının asıl nedeni benim için kesinlikle bu'dur. 1980'li yıllarda popüler müzik haline gelen pop'un temelinde de bu ucuz ve bolca üretilen aletler ile 90'lara doğru da iyice yaygınlaşam bilgisayarlar olmuştur.

Müzik üretimini elbette karşı değilim ama sürekli birbirlerinin müziklerini kopyalayarak ortada para kazananları görünce ister istemez bir tiksinti geliyor. Hele ki söz konusu Tangerine Dream olunca.

Bundan bir kaç yıl önce, Türkiye'de iken, bir arkadaşa Tangerine Dream'in müziğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyordum. En son şöyle demişti. 'Bu kadar önemli olsaydı, burada albümleri bulunur ve dinlenirdi'. Açıklaması şu; plak şirketleri bunları kesinlikle pazarlardı. Halbuki o çok önemli gibi gözüken A, B; C grupları aynı plak şirketlerinden çıkmaktaydılar. Dolayısıyla dinleyen hepsinin çok popüler ve kaliteli müzik olduğunu varsayıyordu.

Gereksiz yere söz uzattım; Tangerine Dream, progresif rock'da ki putlarımın arasında en büyüğü. 'Hyperborea' albümü de Tangerine Dream'in 80'lerde ki en yaratıcı bulduğum albümlerinden.

Albümün açılış parçası, 'No Mans Land'. Hiç dinmeyen ve kendini sürekli tekrar eden ritimler ve hint çalgısı sitar benzeri sesler ile kimi yerde beni gülümseten kimi yerde de, albüm kapağının yardımıyla, okyanusun ortasında ki ıssız bir adaya yol aldırıyor. Tabi sürekli kendini tekrarlayan ritimler synth'lerle yapılıyor. Ancak orada bir de Edgar Froese'nin bas gitarı var; parçaya çok farklı bir hava katıyor. Tangerine Dream'in yine benzersiz ve daha sonra kendilerini hiç tekrarlamayacakları bir parça.

İkinci parça, 'Hyperborea' da öyle. Tangerine Dream'in kendilerini hiç tekrarlamadıkları bir parça. Ancak parçanın müzikal atmosferini 80'li yıllarda bir çok elektronik müzik grubu ve müzisyenleri tekrarladı. Özellikle 80'ler sonları ve 90'lı yıllarda yaptığı film müzikleriyle adını rock müzik tarihine yazdıran Vangelis. 'Hyperborea'yı dinlerken 80'li yılların belgesellerini, özellikle okyanus altı belgesellerini anımsatıyor.

'Hyperborea' parçasının ilk yarısı böyle, ikinci yarısı ise org ve davul solosu birlikteliği var. Siz dinlerken zevk alamazsanız eğer, youtube'den 2000'li yılların Tangerine Dream konserlerinin arasından bulun bu parçayı ve tekrar tekrar dinleyin.

Ki zaten ilk duyduktan sonra üstüste dinlemeye devam edeceksiniz.

'Cinnamon Road', tam da yukarıda bahsettiğim, elektronik müziğin ayağa düşmeye başladığı dönemlerde ortaya çıkan müziklerden. Dinlemesi kolay, eğlenceli, hatta dans ettirici. Dinlerken niyeyse aklıma Modern Taking grubu geliyor. Neyse ki Tangerine Dream bu tarz müzikler üzerinde fazla durmadan es geçip, kendi bildiklerini okumaya devam ediyorlar.

20 dakikalık uzunluğuyla 70'leri anımsatan 'Sphnix Lighting' ile albümün son parçası. İlk 3 parçadaki yaratıcılık anlayışı 'Sphnix Lighting' parçasında da var. Ancak maalesef 20 dakikalık uzunluktaki parça albümün en yaratıcı parçası olduğu anlamına da gelmiyor.

Burada benim için 70'lerin havasından sıyrılamamış, yeni dönem müziğine ve seslerine de ayak uydurmaya çalışan bir Tangerine Dream var. Parçayı kötülemedim, çünkü içinde gözlerinizi kapatıp dinlerken sizi başka yerlere, dünyalara ve zamanlara götürecek müzikal atmosfer de var. Tabi bunlar albümün ve Tangerine Dream'in en iyilerinden biri olmaya yetmiyor.

'Hyperborea' Tangerine Dream klasikleri yada müziği için iyi bir başlangıç değil ama Tangerine Dream müziğine bulaşmış herkes için dinlenilmesi, öğrenilmesi zorunlu bir albüm.

Son olarak, albümdeki enstrümanları Edgar Froese ve en son gruba dahil olan Johannes Schmoelling çalıyor. Tangerine Dream'in unutulmaz isimlerinden ve yine albümde besteci ve yapımcı olarak Chris Franke yer alıyor. Birkaç yıl sonrasında ise Franke gruptan ayrılıp, özellikle bilim kurgu film ve dizi müzikleri olarak kendi müziğine yöneliyor.

1. No Mans Land (9.08)
2. Hyperborea (8.31)
3. Cinnamon Road (3.54)
4. Sphnix Lighting (20.01)

Süre : 41.34

Edgar Froese / Bas Gitar, Elektrik Gitar, Klavyeler, Synth(ses düzenleyicisi), Yapımcı, Besteci
Christopher / Franke / Besteci, Yapımcı,
Johannes Schmoelling / Klavyeler, Yapımcı, Synth, Besteci

Monique Froese / Kapar Tasarımı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.