Grupla tanışmam 11 küsür yıl önce oldu. Çalıştığım yerden ayrılmak zorunda kalmıştım. Bütün gün uyuyup bütün gece de rockbarlarda takılıyordum. İşsiz kalınca elde internet de olmayınca internet cafe'ye gidip albüm indirip dinliyordum. Albümü sokaklarda yürürken dinleyip bitiriyor sonra yine bar'a gidip sabahlıyordum. Diagonal grubunu da yine bir gece takip ettiğim bloglardan birisinde buldum. Ancak bu kez bir kez değil üstüste 3-4 kez dinleyip sonra bar'a gitmiştim. Bir yıl sonra askere gittim, bir yıl sonra(2010) da geri döndüm. İkinci albümlerine baktım çıkmış mı diye çıkmamıştı. 2 yıl bekledim. 2012 yılında ikinci albümlerini çıkardılar. Aynı dönem grubun vokalisti ve tuşlu enstrümanların başında olan Alex Crispin'in solo çalışmalarını buldum. Baron adında bir grup kurmuştu. Başlarda kendi başına hallediyordu. Daha sonra Luke Foster O'na katıldı. Baron adlı grupla Alex Crispin 3-4 albüm çıkardı. Bir kaç yıl önce Alex Crispin bir de film müziği (Klaus Schulze esintili elektronik müzik albümü) hazırladı.
Bu yıl başlarında Diagonal Facebook sayfası aktif olmaya başladı. Kısa bir süre sonra yeni albümün müjdesini verdiler. Yanılmıyorsam şubat ayıydı. Grubun hayranları yorumlarda albümün ne zaman çıkacağını soruyorlardı. Cevap olarak mayıs sonu diyorlardı ancak bazı teknik nedenlerden dolayı dijital platformlarda Temmuz ayında albüm çıktı. Bu ayın 6'sında da plak olarak yayımlandı.
Diagonal grubu 2006 yılında biraraya geldi. 2008 yılında iki parçadan oluşan bir albüm yayımladılar. Aynı yıl ilk albümleri de yayımlandı. Ben de yukarıda söylediğim gibi ilk albümün çıktığı zamanlarda tanımıştım.
11 yıldır da ara ara girer bakarım grup neler yapıyor diye.
İlk albümlerindeki synth temelli kaotik atmosfer ikinci albümlerinde yerini biraz daha tempolu ve az kaotik bir atmosfere bırakmıştı.
Bu son albümleri iki albümünden de bir hayli farklı. Örneğin ikinci albümlerinde sadece bir parçada sözler vardı, geri kalanlar sözsüz. 'Arc' albümünde ise neredeyse bütün parçalarda sözler var.
En önemlisi de önceki albümlerde parçalar daha uzundu, albüm 4-5 parçadan oluşuyordu.
Bu albümde ise parçalar kısa tutulmuş, böylelikle ortaya 8 parça çıkmış.
Daha sonra albümdeki diğer parçaları dinleme fırsatım olmadı. Bir kaç gün öncesine kadar yayınladıkları ilk parçadan dolayı (9-Green) aklımda hep Can grubunun albümlerinden birine benzer bir albüm çıkacak diye bir düşünceye sahip oldum. Albümü dinledikten sonra da düşüncem
bütünüyle değişti. İlk parça olan '9-Green' hakkında düşüncem değişmedi gerçeği, parça hakkındaki düşüncem hala aynı ama diğer parçaları dinledikten sonra Diagonal kendi müziğini kendi atmosferinde devam ettirmiş diyebildim.
Albümün en büyük artısı yada en büyük eksisi diye bir şey yok. Belki herhangi bir parçayı dinlerken neden çabuk bitti diye kızabilirsiniz. Sanırım grup da bunun farkında olarak bu şekilde, parçaları kısa tutarak müziği tadında bıraktılar. Belki uzatsalardı herhangi bir enstrüman'ın solo çalınışıyla parçaları birbirlerine benzeyen 100'lerce gruptan biri olacaklardı.
Doğaçlamalardan uzak duran, gösterişsiz müzik yapmaya çalışan Diagonal üyeleri 'Stars Below' ve 'Celestia' gibi kısa parçaları uzatmayarak kendi müzik anlayışlarını ortaya koymuşlar.
2000 sonrası yeniden canlanmaya çalışan progresif rock grupları ve bu müziği yaymaya çalışan yeni gruplar bir süre sonra kendilerini tekrar etmeye hatta 70'lerin gruplarının müziklerinin bir nevi kopyasını yapmaya başladılar. Yaptıkları müzikde ne bir değişiklik vardı ne de dedikleri gibi ilericilik. Bazı gruplar ise hiç öyle iddialarla ortaya çıkmadılar. 70'ler atmosferini geri getirmeye çalıştılar. Bir süre sonra o tarz gruplara retro grupları denmeye başladı. Her iki türde kendi kendilerini tekrar etmekten başka bir şey yapamadılar. Son 10 küsür yıldır çok takip etmesem de gördüklerim bu tarz gruplar oldu. Bazı gruplar hariç. Wobbler, Birds and Buildgins, Tusmorke gibi gruplar hem eskiyi hem yeniyi bir araya getirebilmeyi çok iyi başardılar.
Diagonal grubu da onlardan bir tanesi, ancak bir farkla. Diagonal'ın kendi oluşturduğu kendine has bir müzikal atmosferi var. İlk iki albümde olan atmosfer 3. albümünde de devam ediyor. Bu albümde atmosferin derinliği çok daha iyi. Sanırım bunda piyano'nun ve synth'in ayrı kişiler tarafından kullanılmasının faydası var. Daha önce Alex Crispin hem piyano hem synth kullanıyordu. Ross Hossack'da synth ve Mellotron kullanıyordu. Bu albümde enstrümanları paylaşmışlar. Hossack sadece synth'in başında durmuş, Crispin ise tuşlular'ın başında.
Albüm benim için bu yılın en iyi albümü. Hatta albüm daha çıkmadan Nisan ayında grubun bir paylaşımına yorum atmıştım, 'Yılın en iyi albümü' diye.
Favorim?
Hepsi!
Belki son parça Celestia biraz daha ön plana çıkabilir benim için.
1. 9-Green (6.22)
2. Stars Below (2.46)
3. Citadel (8.02)
4. The Spectrum Explodes (4.32)
5. Warning Flare (6.13)
6. Arc (4.25)
7. The Vital (7.38)
8. Celestia (4.34)
Süre : 44.32
Alex Crispin / Vokal, Org, Elektrik Piyano, Yapımcı
Luke Foster / Davul, Perküsyon
David Wileman / Akustik & Elektrik Gitar
Ross Hossack / Synth (ses düzenleyici)
Nicholas Whittaker / Alto & Soprano Saksafon, Vokal
Daniel Pomlett / Bas Gitar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.