Bu Blogda Ara

8 Aralık 2017 Cuma

Wobbler - From Silence To Some where 2017


                        

Bir hafta kadar önce aklıma bu yılın en iyi albümlerini yazmak gelmişti. Zaten aklımda olan Eloy'un son albümünü de bu yüzden yazmıştım. Devam olarak da dinlemeye başladığım günden beri zevkten dört köşe olduğum Wobbler'in son albümünü yazayım dedim.


Wobbler, White Willow klavyecisi Lars Fredrik Froislie tarafından 2000'lerin başında kuruldu. Yanlış anımsamıyorsam ilk demolarını 2002'de, ilk albümlerini de 2005'de çıkardılar. Benim ise onları tanımam 2009 yılında ki 'Afterglow' albümü ile oldu.

O günden beri son dönemin favori gruplarımın başında geliyor. İsterseniz blog'un sayfalarından 2000-2010 en iyi albümler listesine bakabilirsiniz.

'Afterglow' albümü de son dönemin değil, tüm zamanların en sevdiğim albümlerinden biri haline geldi. 2 yıl sonra çıkardıkları 'Rites At Down' bile 'Afterglow' albümünün verdiği müzikal atmosferi  geçemedi.

Ancak 3. albümün üzerinden, benim için Afterglow'un gölgesinde kalıyor, 5 yıl sonra çıkardıkları bu albüm ise ortaya konan müzikal atmosfer, enstrüman hakimiyetleri ve parçaların komposizyonları bakımından kendi kariyerlerinin üzerine çıkıyorlar. Önceki albümlerinden hissedilen 70'ler atmosferi bu albümde neredeyse albümün tamamına yayılıyor.

Dönemin ve progresif rock müziğin temellerini atan YES, Genesis gibi devlerin müzikal atmosferi o kadar hissediliyor ki, ilk dinlediğimde gözlerim yaşarmıştı. Gerçeği şimdi tekrar tekrar dinlerken de durum çok farklı değil, ama albümü ve müziğin güzelliğini anlatmak için en güzel ifade.

Albümün 4 parçası var. Açılış parçası olarak albüme adını veren 'From Silence To Somewhere' parçasını seçmişler. Parça, bir önceki albümde en sevdiğim parça olan 'In Orbit' gibi 70'leri anımsatan melodik senfonik bir yapı ile başlıyor. Sonrasında gelen sesler ise YES'in ve progresif rock'ın en güzel günlerinin yansıması gibi geliyor. Sanki bas gitarı Chris Squire, klavyeleri Rick Wakeman çalıyor. Bu arada bahsettiğim bölüm, parçanın ilk 2 buçuj dakikasını alıyor. Devamında,  'Afterglow' ve 'Rites At Down' albümünde de bolca yer verdikleri norveç halk ezgileriyle bezenmiş senfonik sesler ile başlayan nakarat, Genesis'in 'Nursery Crime' albümünün atmosferiyle tamamen etrafı sarılıyor. Folk ve senfonik sesler ile kendisini tekrarlayan iki nakaratlık bölüm ile parçanın ilk 10 dakikasına geliniyor.

Parçanın ikinci bölümü, ilk bölüme göre çok daha karmaşık. Folkik ve avantgard senfonik 'Afterglow' albümünü anımsattığı kadar, 70'lerin Almanya'sından çıkmış iki progresif rock devi  Grobschnitt ve Triumvirat'ı da anımsatıyor. Flüt ise çabası durumunda fazlalık olarak duruyor. 5 dakika süren bu bölüm sonrası yine başa dönüp, YES-Genesis karışımı bir müzikal atmosfer ve Wobbler'in folk ve senfonik müziği birleştirdiği atmosferle devam ediyor. Parçanın son bölümü, gitar çalışması ile bana Fikret Kızılok'un parçalarını anımsatıyor.

'From Silence To Somewhere', son yılların değil, belki de son 30 yılın en güzel parçalarından biri.

Mükemmel bir parça sonrası mükemmel ötesi başka bir parça.. O kadar karmaşık ve senfonik sesler sonrası 'Rendered In Shades Of Green' hiçbir yerin sessizliğine götürüyor.

'Fermented Hours', 'Sound Chaser'?. Parçanın ilk girişi YES'in parçasına o kadar çok benziyor ki, ilk dinlediğimde karşıma caz-rock tarzı bir parça çıkacak diye bekledim. Karşıma ise 'In Orbit', Imperial Winter White' karışımı çıktı.

'Afterglow' albümünün ve 2000'ler sonrasının en sevdiğim parçası olan 'Imperial Winter White' ile 3. albümlerinin, benim için en mükemmeli, 'In Orbit' parçasının atmosferleri öyle güzel harmanlaştırılmış ki, Wobbler'in kendi müziği diye söyleyebileceğim bir müzikal atmosfer çıkmış ortaya.

Folk, senfonik, 70'lerin müzikal atmosferi ve seslerinin kusursuz bir şekilde kullanıldığı parçada 'From Silence To Somewhere' parçasının kalitesini düşürmüyor. Tam tersine daha da yükseltiyor.

İlk parçada yayılan YES-Genesis atmosferi, 3. parçada neredeyse YES atmosferine bırakacaktı, 'Foxlight' parçasında ise atmosfer Genesis ile başlıyor ve 3 dakikadan fazla bir süre devam ediyor. 4. dakikadan sonra ise, benim favorim olan Wobbler'in avantgard, folkik (nordik) ve senfonik atmosferi başlıyor.

4. dakika sonrasında kalan 13 dakikada Wobbler'in gerçek müzikal kimliğini rahatlıkla görebilirsiniz. Tavsiyem, bu son  parçayı dinlerken yanınızda alkol bulunsun. Ki son 3 dakikalık müzikal şaheserin, 70'lerin progresif rock devlerinin bile yapamadığı, tadını çıkartabilin. Mükemmel bir albüme, mükemmel bir son parça ile mükemmel bir son.

Wobbler, bundan önce yaptığı 3 albümle günümüz modern progresif rock müziğinin kalitesini çok yukarılara taşımıştı, bu albüm ile daha da yukarıya çıkarıyor. Bu albüm sonrası, kendi adıma kalitelerinin düşeceğini sanmıyorum, o yüzden önümüzdeki yıllarda çok daha iyi albümler ortaya koyacaklarına da eminim.

2017'nin en iyi albümü, 'From Silence To Somewhere'.

1. From Silence To Somewhere (20.59)
2. Rendered In Shades Of Green (2.05)
3. Fermented Hours (10.10)
4. Foxlight (13.19)

Süre : 46.35

Lars Fredrik Froislie / Klavyeler, Mellotron, Piyano, Synth (ses düzenleyicisi), Geri Vokal
Kristian Karl Hultgren / Bas Gitar, Bas Klarnet, Bas Pedalı
Martin Nordrum Kneppen / Davul, Perküsyon, Flüt
Andreas Wettergreen Stromman Prestmo / Vokal, Gitar, Glockenspiel, Perküsyon
Geir Marius Bergom Halleland / Elektrik Gitar, Geri Vokal



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.