Bu Blogda Ara

31 Ekim 2017 Salı

Neu! - Neu 1972



Progresif rock, bir çok rock dinleyicisine göre rock müziğin türlerinden birisi ve bu bir çok kişiye göre progresif rock'ın bir tanımı da var. Genel olarak da bu tanım, bu bir çoğuna göre bir kaç grubun müziğinden ibaret.

Aslında progresif rock'ın tanımı yapmaya kalkışılsa; mükemmele yakın bir tanım da çıksa, her zaman bir şeyler eksik kalır. Söylemeye çalıştığım progresif rock'ın tanımlanamaz oluşu.

Progresif rock gibi krautrock'da da aynı şey geçerli, tanımlanamazlık. Her ne kadar aynı dönemde ortaya çıktıysa da her iki tür müzik, belli yerlerden belli şekilde ayrılıyor. O yüzden krautrock'ı progresif rock'ın bir dalı olarak değil, farklı bir tür olarak görürüm.

Tanıma girmek istemiyorum ama progresif rock deyince aklıma; caz, avant-gard, klasik müzik, folk ve dönemin saykodelik müziği geliyor. Ancak bu durum krautrock için geçerli değil. Krautrock daha çok saykodelik ve elektronik seslerin yoğun olduğu bir müzik türü. Caz, avant-gard ve klasik müzik etkileri varolsa da, ortaya çıkan şey, ağırlıklı olarak saykodelik ve elektronik sesler.

Bunlardan en önemlisi, krautrock'ın en önemli temsilcilerinden olmamasına rağmen, en önemli albümlerinden birini ortaya çıkarmış olan NEU!. NEU'nun çıkardığı ilk albüm krautrock için en güzel örneklerden biri.


NEU!. 1972 yılında Kraftwerk grubundan ayrılan Klaus Dinger ve Michael Rother tarafından kurulan bir grup. İlk albümlerini de aynı yıl içinde çıkartıyorlar. Sonrasında ise yine albüm çıkarmaya ve konserler vermeye devam ediyorlar ancak ilk albümdeki müzikal kaliteyi bir türlü bulamıyorlar. Grup dağıldıktan sonra ise Michael Rother kendi solo kariyerine devam ediyor, ilk albümünü bir kaç ay önce yazmıştım. Aynı şekilde Klaus Dinger de müzik yapmaya La Düsseldorf grubuna katılarak devam ediyor.

Albümü krautrock'da özel kılan önemli şey, elektronik müziğin minimalist bir şekilde ortaya çıkartılması yahut elektronik müziğin içine minimalist müziğin sokulması. Her iki durumda, NEU'nun bu ilk albümünü anlatmaya yeterli olacaktır.

'Hallogallo', albümün açılış parçası. Minimal davul, hipnotik bir şekilde tekrarlayan elektronik sesler ve tabii ki Michael Roether'in mükemmel gitar çalışması. 'Hallogallo' parçası her yönüyle dönemin krautrock'ını en iyi şekilde yansıtıyor.

'Sonderangebot', klasik anlamda krautrock'ın elektronik ağırlıklı yönünü gösteriyor. Bir Tangerine Dream, bir Klaus Schulze, bir Popol Vuh sesleri var sanki parçada. Parça elektronik sesler ile başlıyor ve öyle bitiyor. Dönemin elektronik müziğine yakışır biçimde.

'Weissensee', bir önceki parçanın aksine saykodelik ağırlıklı olarak başlıyor, öyle devam ediyor ve bitiyor. Dönemin Amon Düül II grubunun müzikal atmosferine çok yakın. Özellikle Rother'in gitar kullanımı bana Amon Düül müziğini hatırlatıyor.

'Im Glück', elektronik sesleri ve kuş sesleriyle tam bir Popol Vuh benzeri parça. Dinlerken bin yıl öncesinin orta amerikasına yolculuk ediyormuşsunuz, hissi uyandırıyor.

'Negativland', asla ve asla unutamayacağım parçalardan biri. Sanırım ilk kez 2006 yılında, 24 yaşında dinlemiştim. 11 yıl geçmiş olmasına rağmen hala aklımda. Neu! dendiği zaman da aklıma bu parçadan başka bir parça gelmiyor. Ağır ağır ilerleyen bas gitar ve davul ritimleri, elektronik sesler ile birlikte hareket eden elektrik gitar, krautrock'ın belki de tanımını yaptıracak ender parçalardan.

Neu! 'Lieber Honig' parçasıyla 68 yılında amerika'da olmuş olsaydı, sanırım şuan 'Liever Honig' parçası hippilerin ve günümüzdeki takipçilerinin dilinden düşmeyecekti. Albümün müzikal atmosferine ters bir parça belki ama dinledikçe kişi daha çok seviyor bu parçayı.

Neu!, 70'lerde müzik yapan kısa süreli bir grup. 3-4 albüm sonrası, zaten iki kişiden oluşan grup dağılıyor. Michael solo albümlerine yoğunlaşırken, tabi bu arada kraftwerk ile de çalışıyor, Klaus Dinger La Düsseldorf ile devam ediyor. Ki Klaus Dinger deyince de, insanın aklına La Düsseldorf'un 'Time' adlı parçası geliyor.

Neu! Bu ilk albümüyle krautrock müziği tarihinde kendine çok önemli bir yer edindi. Progresif rock'ın tanımlanamaz oluşu gibi krautrock'ın da tanımlanamaz oluşuna, Neu grubu da bu albümle katkıda bulundu.

NEU'nun diğer albümleri değil ama bu ilk albümü krautrock'ın en önemli albümlerinin ilk 10 listesine rahatlıkla girer.

1. Hallogallo (10.07)
2. Sonderangebot (4.50)
3. Weissensee (6.42)
4. Im Glück (6.52)
5. Negativland (9.46)
6. Lieber Honig (7.15)

Süre : 45.42

Klaus Dinger / Davul, Elektrik Gitar, Koto, Vokal
Michael Roether / Elektrik Gitar, Bas Gitar, Double Bas, Vokal

23 Ekim 2017 Pazartesi

Steve Hackett - Please Don't Touch! 1978



Daha önce yazdığım Genesis, YES ve King Crimson albümlerinde de belirttiğim gibi bende ayrı yerleri olan 3 gitarist; Robert Fripp, Steve Howe ve Steve Hackett. Her 3 gitaristinde gruplarına  kattıkları sayesinde 3 grupta progresif rock'ın temellerini oluşturan gruplar oldular. Steve Hackett da, Robert Fripp ve Steve Howe gibi gruplarının öne çıkan isimleri oldular.

Her ne kadar Genesis deyince insanların aklına Peter Gabriel, Phil Collins kıyaslaması akla geliyorsa da, benim için bu kıyaslama pek bir şey ifade etmiyor. Benim aklıma Genesis grubu deyince ilk Steve Hackett geliyor. Ve tabi hemen arkasından Tony Banks. Aynı şey YES içinde geçerli. YES deyince aklıma ilk, gitaristleri Steve Howe'dan sonra piyano çalan Rick Wakeman geliyor.

Sanırım bunda müzisyenlerin yaratıcılıklarının ön plana çıkması söz konusu.

'Please Don't Touch!' albümü de 28 yaşındaki Steve Hackett yaratıcılığının önemli örneklerinden birisi. 1975'deki ilk albümünde etrafına topladığı müzisyenlerle Genesis albümlerinden çok daha kaliteli bir albüm ortaya çıkarmıştı. 1978 yılındaki bu ikinci albümünde de yine etrafında dönemin ve günümüzün hala hatırlanan kaliteli isimlerini toplayarak müzikteki yaratıcılığını devam ettirdi.

İlk albümünde Genesis grubu üyelerinin desteğini almıştı. Bu 2. albümünde ise Steve Hackett'a destek verenler Amerika'nın en önemli progresif rock gruplarından Kansas üyeleri oldu. Steve Hackett ilk albümündeki karmaşık, eklektik yapıyı bu ikinci albümde de sürdürdü. Destek veren Kansas üyeleri de Steve Hackett'ın bu müzikal anlayışına iyi uymuş oldular ki ortaya ilk albümden 3 yıl sonra yine mükemmel bir albüm ortaya çıktı.

Steve Hackett niye önemsediğim ilk 3 gitaristten biridir?

Aslında bir cevabı da yok, belki de sadece progresif rock'a odaklandığımdan dolayı aklıma onlar geliyor. Yoksa, Al Di Meola'da var, David Gilmour'da, John Mclaughlin'de var Jeff Beck'de.


Steve Hackett'ı diğerlerinden ayıran şey, aynı çizgide devam etmemiş olması. Her albümde olmasa da, belli dönemlerde müzikte yeni arayışlara girmesi, dünya üzerinde varolan neredeyse bütün müzikleri kendi albümlerine koymaya çalışması, Steve Hackett'ı bende çok farklı kılıyor.

Albüme gelirsek;

Açılış parçası 'Narnia' ile başlıyor (hani herkesin bildiği çocuk fantastik Narnia öykü serisi). Ve daha başlar başlamaz, Hackett'ın akustik gitarıyla masal dünyasına giriyorsunuz. Kansas grubundan Steve Walsh'ın vokaliyle müzik daha da bir masalımsı hale geliyor. Hackett'ın akustik gitarı ve Steve Walsh'ın vokali öncülüğünde kulakların kirini temizleyen 1978'in en güzel progresif rock parçalarından biri haline geliyor.

'Narnia' parçası harici dikkat çeken diğer parçalar ise 'Kim', 'Please Dont Touch',  'Icarus Ascending' Bu parçalara geçmeden önce önce 2. parça olan 'Carry On Up The Vicarage' parçasına bakalım.

Genel olarak progresif rock'da edebiyat eserleri bir albümün konusu oluyor ancak Steve Hackett bunu bir şarkıda geçiştirerek, Agathie Cristie'nin bir hikayesini tek parçaya konu etmiş. Halbuki Agatha Christie'nin herhangi bir öyküsü bir albümün konusu olabilirdi. Ayrı olarak çocuksu garip vokallerin oluşu da, albümdeki en zayıf parça olduğunu gösteriyor. En azından benim için.

'Kim' parçası gibi Steve Hackett'ın hangi parçasını dinlesem aklıma Star Trek serisi geliyor. Yaşamın güzelliği ancak böyle parçalarda anlaşılabilir.

'Kim', klasik müzik ve günümüz modern müziğin (pop, rock hepsi, artık aklınıza ne geliyorsa) mükemmel birlikteliği. Steve Hackett'ın en sevdiğim yanlarından biri, bu parçada daha net olarak anlaşılıyor sanırım. Klasik müziği abartıya kaçmadan kendi müziğinde kullanıyor oluşu.

Ki bu anlayış Steve Hackett'ı bu albümden bir kaç yıl sonra Londra Senfoni Orkestrasıyla bir albüm çıkartmaya itecektir.

Rock müzikde kendine özgü müzikal anlayışları ve gitar teknikleri olan bir çok gitarist vardır. Steve Hackett'da onlardan biri, pek tanınmıyor olsa da, öyle. Albüme adını veren 'Please Dont Touch' parçasında 80'ler, 90'lar ve 2000'lerde devam ettirdiği gitar tekniğini ve müzikal anlayışını çok rahat görebilirsiniz. 'Please Don't Touch' parçası Steve Hackett gitar tekniğinin yada stilinin başladığı eserlerden biri olarak da kabul edebilirsiniz. Firth to Fifth parçasını saymazsak tabii.

Son olarak 'Icarus Ascending'. Steve Hackett'ın Genesis ile son albümündeki efsane 'Los Endos' parçasına benzer bir parça. 'Los Endos' parçasından iyi tarafı ise vokalin oluşu. Daha doğrusu vokalin, parçayı dinlerken başka dünyalara götürüyor oluşu.

Bunda Steve Hackett'ın daha özgür aksak gitar çalışını gösterebilirim.

Progresif rock'ın gölgede yada unutulmuş mücevherlerinden biri.

Steve Hackett' bu albümüyle progresif rock'ı zenginleştirmemiş olabilir bir çok progresif rock dinleyicisine göre ama 'Please Don't Touch!' albümü 1978 yılında çıkan en güzel ve yaratıcı albümlerinden biri.

Steve Hackett'ın bu albümünü dinlerken neredeyse 4 saat geçti. Bu 4 saatte de bu albümü üstüste dinledim. Harcadığım bu 4 saatten de zerre kadar pişmanlık duymadım.

Progresif rock dinleyicileri için değil de Steve Hackett'ı bilenler ve dinleyenler (yada albümlerini teker teker dinlemeye çalışanlar için) unutulmayacak bir albüm.

1. Narnia (4.07)
2. Carry On Up The Vicarage (A Musical Tribute To Agathie Cristie) (3.11)
3. Racing In A (5.07)
4. Kim (2.14)
5. How Can I (4.40)
6. Hoping Love Will Last (4.09)
7. Land A Thousand Autumns (1.57)
8. Please Dont Touch (3.39)
9. The Voice Of Necam (3.11)
10. Icarus Ascending (6.21)

Süre : 38.38

Steve Hackett / Elektrik & Akustik Gitar, Synth Gitar, Vokal (2), Geri Vokal (1,3,9,10), Mellotron, Perküsyon, Aranjör, Yapımcı

Steve Walsh / Vokal (1,3)
Richie Havens / Vokal (5,10), Perküsyon
Maria Bonvino / Vokal (6)
Randy Crawford / Vokal (6)
Feydor / Vokal (9)
Dan Owen / Alto Vokal (10)
Dale Newman / Vokal (10)
John Hackett / Flüt, Küçük Flüt, Klavye, Bas Pedalı
Dave Lebolt / Klavyeler
John Acock / Klavye, Yapımcı
Tom Fowler / Bas Gitar
Chester Thompson / Perküsyon, Davul
Phil Ehart / Perküsyon, Davul
James Bradley / Perküsyon
Graham Smith / Keman
Hugh Malloy / Çello



19 Ekim 2017 Perşembe

Tangerine Dream - Thief 1981


1981, Tangerine Dream müziğinde tam bir dönüş yaşandığı yıl. Aynı yıl çıkan 'Exit' albümünü yazarken de söylemiştim. 'Tangram' albümü 70'lerin Tangerine Dream müziğinin son örneğiydi. 1981'den itibaren müzikal değişim Tangerine Dream'in new-age grubu olarak anılmasını da sağladı.

Sanırım 1981'deki değişim artık progresif rock'ın fazla getirisi olmamasıydı ve tabii ki yeni üretilen teknolojik müzik aletleri.

Tangerine Dream teknolojiden geri kalmamak için yeni çıkan hemen hemen bütün synth'leri kullanmaya başladı. Ancak ortaya çıkan sesler farklı olduğu için 70'ler Tangerine Dream'inden biraz farklı sesler çıktı. Sonuç olarak Tangerine Dream müziği paraya odaklı olarak değişmedi, teknolojiye paralel olarak değişti.

Aynı yıl çıkan 'Exit' albümünde olduğu 'Thief' albümünde de bu değişimlerin müziğe yansımasını rahatlıkla görebilirsiniz.

Ancak 'Thief' albümü 'Exit' albümüne göre parça yapısı ve müzikal anlayış olarak bir hayli farklı. Bunda 'Thief' albümünün bir film (dizi film) müziği olmasının da etkisi var. Albümde filmin konusuna göre parça yazımı söz konusu, dolayısıyla parçalar daha kısa ve kısmen doyurucu. En azından parça ne zaman başladı, ne zaman bitti, anlayabiliyorsunuz. Daha basit söylemek gerekirse, hiç hoşlanmadığım şablon tarzı parça yazımı var. Tangerine Dream bunun üstesinden rahatlıkla geliyor. Albümdeki her parçanın birer şablonu var ancak bu şablonlar birbirlerini taklit yada kopya etmiyor. Her bir parçanın kendine ait bir yapısı var.

'Thief' albümüne gelirsek, yukarıda da söylemeye çalıştığım gibi, bir dizi filmin müziğinde oluşuyor. Film ise mesleği hırsızlık olan birinin patronunun ihaneti ile karşılaşması sonucu patronundan intikam almaya çalışmasını anlatıyor. Aynı zamanda sevdiği kadınla yeni bir hayat kurmaya çalışmasını. Albümün müzikal hissiyatı da buna göre oluşuyor. Tangerine Dream de filmde ki bu duygu yoğunluğunu ortaya çıkardığı parçaları ile anlatmaya çalışıyor.


O yüzden albümde olan her parçanın birer şablon içermesi çok da abest bir durum değil. Ve belkide ilk ve son kez Edgar Froese'nin gitarını bu duygu yoğunluğunu anlatmak için ön plana çıkaracak şekilde kullandığını görüyorsunuz.

90'larda ve 2000'lerde de bir çok konserinde Edgar Froese'nin elektrik gitar solosu var ancak o dönemin albümlerde pek fazla kullanmıyor. En azından bu albümdeki kadar yoğun değil.

Tangerine Dream müziğinin 80'lerini dinlemek için en iyi başlangıç albümü 'Thief', sanırım. Bu albümden sonra yapılanlarda 'Thief' albümünün tamamen aynısı olmasa da, müzikal yapı yada şablon olarak hemen hemen aynı.

'Thief', Tangerine Dream müziğinin progresif rock ve new-age karışımı, 80'ler müziğine başlamak için en ideal albüm. Elektrik gitar, saykodelik davul ve klavyeler. Hem 70'leri anımsamak hem de yeni döneminin başladığını hissetmek için.


1. Beach Theme (3.44)
2. Dr. Destructo (3.21)
3. Diamond Diary (10.51)
4. Burning Bar (3.14)
5. Beach Scene (6.48)
6. Scrap Yard (4.42)
7. Trap Feeling (3.00)
8. Igneous (4.48)
9. Confrontation (5.37)

Süre : 40.28

Edgar Froese / Klavye, Org, Elektrik Gitar, Synth (ses düzenleyicisi)
Chris Franke / Synth, Elektrik Perküsyon,
Johannes Schmoelling / Klavyeler, Org,

Konuk
Craig Safan / Yönetim


16 Ekim 2017 Pazartesi

Steve Howe - Beginnings 1975




YES, günümüzde progresif rock zevkleri ve kıstaslar değişmiş olsa da hala en ciddi gruplardan biridir. Şimdilerde Dream Theater, Porcupine Tree hatta Opeth gibi gruplar bu işi götürüyor gibi gözükse de altyapıları yine 70'lere dayanır. Dream Theater, YES, ELP gibi grupların parçalarını yeniden çalarken; Porcupine Tree müziğini Pink Floyd ve Tangerine Dream'e dayandırır. Opeth ise son albümüyle 70'lerin bir başka devi  Jethro Tull'a öykünmüştür.

Bu günümüz progresif rock grupları 30-40 yıl öncesinden esinlenirken, 70'lerin grupları da bir yerlerden esinleniyorlardı. Esinlendikleri ağırlıklı olarak 50-60'lardaki rock'n roll ve blues olsa da, daha derinlere giden gruplarda vardı. Bu tarz gruplar özellikle caz, avantgard ve klasik müziği yaptıkları müziklerin içine koyuyorlardı. Bunlardan en önemlisi de YES'di.

Nasıl ki günümüzde Dream Theater yada Porcupine Tree gibi progresif rock grupları baskın iken, 70'lerin progresif rock'ında da YES'dir, ki progresif rock deyince hala ilk akla gelenlerdendir.

YES, muhteşem 4 albümlük klasik yaptıktan sonra 3 yıl kadar grup müziğine ara verdi. Grup üyelerinin hepsi grup döneminde biriktirdikleri parçaları albüm olarak piyasaya sürdüler. 1975 ve 1976 yıllarında YES'in son 4 albümünde çalmış bütün müzisyenlerin solo albümleri, bir çoğunun ilk solo albümleri; kısmen YES müziğine kısmen de YES harici müziğe benziyordu.

Bu solo albümlerinden en zayıfı olarak görünen (bana göre en güzel solo albüm) Steve Howe'un 'Beginnings' 1975'in Ekim ayının sonunda çıktı. Albüm için Steve Howe yardımcı olan müzisyenler yine YES'de çalan müzisyenlerdi. Bir de konserlerde birlikte hareket ettikleri Gryphon grubu üyeleri vardı.

Albüm, grup ve Steve Howe hakkında genel bilgilerden sonra albümü neden sevdiğime geleyim. 'Beginnings', Alan White'ın ilk ve tek albümde yapmaya çalıştığı gibi bir çok müzik türünü içinde barındırıyor.

YES'in davulcusu Alan White, albümünde bir çok türde müzikten örnekler vererek davul stilini ortaya koymuştu ve sonrasında YES'in değişmeyen üyelerinden biri haline geldi. Steve Howe da benzer bir şekilde ilk albümünü bu şekile ortaya çıkardı. YES grubunda denemeye çalıştığı rock'n roll'u, blues'u, folk ve klasik müziği nasıl rock müziğin içine soktuysa bu ilk albümünde de kendi becerilerini tek başına ortaya çıkarmaya çalıştı.

Albümde bulunan 9 parça da Steve Howe'un YES'de yapmaya çalıştığının özeti biçiminde. Ki bazı parçalar YES'in sonraki albümlerinde kendine yer bulacak nitelikte.

YES, hem progresif rock'ın çıkış dönemi olan 70'lerde hem de günümüzde en önemli grupların başında geliyor. Sadece YES ve grup üyelerinin albümlerini dinleyerek bile progresif rock hakkında bir fikre sahip olabilirsiniz. Steve Howe'un 'Beginnings' albümü de bu fikre kesinlikle katkı sağlayacaktır.

Son olarak, albümü dinlerken müzikal atmosfere değil, Steve Howe'un gitarına odaklanın. YES'de yağmaya çalıştığının ne olduğunu göreceksiniz.

1. Doors Of Sleep (4.08)
2. Australia (4.13)
3. The Nature Of The Sea (3.57)
4. Lost Symphony (4.41)
5. Beginnings (7.31)
6. Will O' The Wisp (6.00)
7. Ram (1.53)
8. Pleasure Stole The Night (2.57)
9. Break Away From It All (4.19)

Süre : 39.39

Steve Howe / Elektrik & Akustik Gitar, Mandolin, Çelik Gitar, Banjo, Harpsichord, Org, Bass Gitar, Moog, Vokal

Konuklar

Graeme Taylor / Elektrik Gitar (3)
Patrick  Moraz / Piyano (4-6), Moog & Harpsicrod (5), Mellotron (6)
Bud Beadle / Alto & Bariton Saksafon (4)
Mick Eve / Tenor Saksafon (4)
William Reid / Keman (5)
Patrick Halling / Keman (5)
John Meek / Viyola (5)
Peter Halling / Çello (5)
Sidney Sutcliffe / Obue (5)
James Gregory / Flüt (5)
Gwyn Brooke / Fagot (5)
Malcolm Bennet / Bas Gitar (3), Flüt (8)
Colin Gibson / Bas Gitar (4)
Chris Laurence / Bas Gitar (5), Gitar (8)
Alan White / Davul (1,2,4.6)
Bill Bruford / Davul (8,9), Perküsyon (9)

Kapak Tasarımı : Roger Dean

12 Ekim 2017 Perşembe

Tibet - Tibet 1978


                           

Tibet, 1972 yılında bir grup genç Alman tarafından hint, tibet müzikleri yapmak amacıyla kuruldu ve grup bu şekilde müziğine devam etti. Dönemin popüler müzikal anlayışından da etkilenerek müzikleri rock'a doğru kaymaya başladı. 1976 yılına gelindiğinde ise yaptıkları müzik artık tamamen bir progresif rock oldu.

Albüm çıkarmadan yıllarca yaptıkları müziğin geldiği son hali; esinlendikleri müziğin folklorik isminden olan Tibet adıyla çıktı. Albümdeki parçaların neredeyse tamamı, 1976-1977 yıllarında bestelenip, konserlerinde çalındı. Son olarak albüm yapıldı. Devamında ise Tibet dağıldı.

Satışının düşük olması, popüler olamayışları bunda en büyük etken. Grup üyeleri grubun dağılması sonrası kendi mesleklerine yöneldi.

Facebook'un ortaya çıkması, dünya üzerinde progresif rock severlerin birbirini bulması sonucu bir çok eski grup tekrar müziğe yöneldiler. Gördüğüm bir çok grup, 30-35 yıl sonra tekrar albüm çıkarttılar. Bir gün Tibet progressive rock adlı hesap beni ekledi. Sanırım grup üyelerinden birisiydi.  Bir süre boyunca da kendi zevkine göre müzikler paylaştı. Eski hesabımda öyleydi. Şimdiki yeni hesabımdan ne paylaştığını tam olarak göremiyorum. Grup üyelerinin fotoğraflarını paylaşmış bir kaç kez, o kadar.

Tibet beni ekleyince, içimden sanırım 30 küsür yıl aradan sonra yeni bir albüm yapacaklar. Yıl 2017 oldu, hatta yakında bitecek. Henüz yeni bir albüm ile ilgili bir haber yok. Belki de biz de vardık, albüm yaptık demek için açtılar facebook hesabını.

Sağlık olsun, diyelim.

Albüme gelirsem, bir çok kült grubu dinlemeye başlamadığım zamanlarda tanıştım grupla. Progresif rock'ı, sırf progresif rock diye dinlediğim zamanlardı. Ne gerçek anlamda YES'den ne de Genesis'den haberim vardı. Ağırlıklı olarak saykodelik rock'ı temel alan grupları dinliyordum. Eloy, Camel, Caravan benzeri gruplar.

İşte o dönem Tibet'in bu albümü bana çok farklı gelmişti. Kullanılan org ve synth az çok Camel'i, Eloy'u anımsatsa da o dönem Tibet'in yaptığı müzik benim için yine de çok farklıydı.

Tibet'in klasik anlamda dönemin progresif rock gruplarından farkı, gereksiz yere enstrüman doğaçlamaları yapmıyor oluşlarıydı. Albümdeki bütün parçalar bir şablon halinde oluşturulmuştu. Klasik yada caz müzik etkileri vardı ama abartılı değildi.

Şablon dedim ancak albümde yer alan 7 parçanın şablonları da birbirlerinden farklıdır.

Albümde yukarıda söylemeye çalıştığım gibi gereksiz yere enstrüman sololar yok. Ancak vokalin ve org'un (ve synth) etkisi çok fazla. Albümü ve grubu senfonik progresif rock kategorisine sokan da bu öğeler.

Albümü dinlediyseniz, söyleyecek sözüm yok. Eğer dinlemediyseniz; koltuğa oturun, ayaklarınızı uzatın ve rock müziğin yaratıcılığının zevkini çıkarın. Albümün sonunda 'No More Times' ile müzikal doyumunuzun sonuna varacaksınız.

Tibet grubu, 1972 yılında başladığı müziğe satışların ve popülerliğin az olması sebebiyle, 1980 yılında bıraktı. Elimizde olan ise 1978 yılında çıkan bu, tek albüm. Bu, tek albüm bile Tibet grubunu sevmeniz için yeterli olacaktır.

Günümüz progresif rock yaptığını sanan bir çok gruba örnek olmayacak bir grup, aynı zamanda. Çünkü günümüz rock grupları kendilerini ve geçmişi tekrarlamaktan başka hiç bir iş yapmamaktadırlar.

1. Fight Back (4.59)
2. City By The Sea (4.24)
3. White Ships And Icebergs (6.15)
4. Seaside Evening (4.13)
5. Take What's Yours (7.23)
6. Eagles (6.05)
7. No More Times (5.30)

Süre : 38.49

Kalus Werthmann / Vokal
Deff Ballin / Klavyeler, Perküsyon
Dieter Kumpakischkis / Bas Gitar, Perküsyon
Karl Heinz Hamann / Bas Gitar, Perküsyon
Fred Teske / Davul
Jürgen Grutzch / Elektrik & Akustik Gitar, Perküsyon

9 Ekim 2017 Pazartesi

Premiata Forneria Marconi - Chocolate Kings 1975




Son 3 aydır düzenli bir işim olduğu için, aslında düzensiz çünkü ev ile iş arası mesafe 2 saatten fazla sürüyor, kendime boş zaman ayırıp albümleri dinleyemiyorum eskisi gibi. Son 2 aydır'da aylık ortalama yazıların altına düştü. Yakında yeni bir eve taşınıyorum, iş'e de yakın, sanırım eski düzeni oturtur, yine aylık 10-12 albüm hakkında yazı çıkartabilirim.

İş nedeniyle biraz düzenim bozuldu, o yüzden bu yazıyı kolay (benim için) albümlerden seçeyim dedim. Ne zamandır da italyan progresif rock albümlerini dinleyip, yazmıyordum, bu albüm evi değiştirmeye çalışırken iki gündür dinleye dinleye iyi de geldi.

Premiata Forneria Marconi, italyan progresif rock'ın dev gruplarından birisi. Sadece popülarite açısından değil, ortaya koydukları albümler bakımından, dev gruplarından. 1973'de başladıkları İngilizce sözlü albümlere 3. albüm olarak 'Chocolate Kings' albümlerini ekledir. İlk 2 İngilizce sözlü albüm, söz bakımından biraz amatörce kaçmıştı, bu albümde bu sorunu tamamen çözmüşler. Bunda en önemli etken, Bernardo Lanzetti'nin sadece vokal olarak katılması sanırım.

Bernardo Lanzetti, bu albümde sesini Genesis'den Peter Gabriel ile Phil Collins'in sesleri arasına bir yere oturmuş.

PFM 'Chocolate Kings' albümünü 1975 yılında İngilizce sözlü olarak piyasaya sürdü. Önceki İngilizce sözlü albümlerinde olduğu gibi bu albümün italyanca sözlü versiyonu yok. O yüzden İngilizce sözlü italyan progresif rock'ın tadını farklı bir şekilde çıkarmak gerekiyor.

'Chocolate Kings', 2. dünya savaşında italya'ya gelip, italyanları nazilerden kurtarmaya çalışan amerikan askerlerinin çocuklara verdiği çikolatalara dayanan bir albüm. Aksi bir şekilde albümü anti-amerikancılık yada amerikan emperyalizmi eleştirisi sanmayın.

Albümün açılış parçası 'From Under'. 'L'isola di Niente' albümündeki atmosfere benzer bir şekilde senfonik ve avantgard olarak başlıyor ve tabii ki italyan folk ezgileri ve klasik senfonik sesler parçanın ilerleyen bölümlerinde kendisini hissettiriyor. Özellikle Mauro Pagani'nin keman'ının diğer parçalarda olduğu gibi, çok büyük etkisi var, italyan müziğinin seslerini duymak için.

'Harlequin', sadece bu albümün ve PFM'nin değil, italya'dan ve italyan progresif rock'ının en özgün parçalarından birisi. Söylemezsem olmaz; 2010 yılında askerliğimi yaparken yanıma aldığım mp3 çalarda bulunan albümlerden biriydi, 'Chocolate Kings' ise en çok üstüste dinlediğim parçaydı.
Mauro Pagani'nin burada kullandığı keman, bir çok rock gitaristinin kullandığı blues-saykodelik soloların halinin klasik müzik versiyonu gibi.

'Harlequin', onca yıl geçmesine rağmen, hala favori PFM parçalarının başında geliyor.

'Chocolate Kings', ilk albümlerindeki 'E Festa' parçası gibi marş özelliği taşıyan bir parça. Dönemin rock müzik anlayışına göre mükemmele yakın ancak 'E Festa' ile karşılaştırılınca biraz daha geri planda kalıyor. Sanırım bunda 'E Festa' parçasındaki yoğun folklorik öğelerin etkisi var. Bu parçada ise daha çok gitar ve piyano'nun doğaçlamaları var.

'Out On The Roundabout', Genesis'in 1975'de tamamen değilse bile, kısmen bittiği bir dönemde PFM tarafından yapılan parça. Mussida'nın gitarı ve Premoli'nin piyano'su parça başlarken dinlenmesi Genesis'i anımsatıyor. PFM'nin Genesis'den artı tarafı, italyan klasik müziğini iyi bilmeleri sanırım. 'Harlequin' ve 'Chocolate Kings' parçalarındaki tempolu parçalardan sonra böyle senfonik özellikleri ağır basan parça ile dinleyenin ayakları yerden kesilebilir.

'Out On The Roundabout', albümün ve 1975'in en güzel parçalarından. Grubun tüm üyeleri tamamen kendi hünerlerini gösteriyor. Mussida'nın gitarı, Premoli'nin piyano'su, Pagani'nin kemanı,  Djivas'ın bas'ı ve Cioccio'nun davulu; tek söz ile mükemmel.



Albümün bütününde olan senfonik ve caz atmosferi son parça olan 'Paper Charms'e folklorik öğelerin fazlaca konulmasıyla, gerçek anlamda italyan progresif rock tanımını hakediyor. Klasik müzik, halk müzikleri, caz ve dönemin rock müziği; hepsi birarada bu parçada.
PFM'nin 70'lerde yaptığı herhangi bir albüme progresif rock için dinlenilmesi gereken albümler için kolaylıkla imzamı atarım, 'Chocolate Kings' albümü de PFM'nin bu albümlerinden biri.

İngiliz tarzı klasik müzik etkilerinin ve italyan tarzı klasik ve folkik ezgilerin nasıl kusursuz ve mükemmel biraraya getireleceğinin tek ve belkide tekrarlanması mümkün olmayan bir albümü.

'Chocolate Kings', sözleri, konusu ve müziğiyle 70'lerin başyapıt albümlerinden.

1. From Under (7.25)
2. Harlequin (7.40)
3. Chocolate Kings (4.45)
4. Out On The Roundabout (7.53)
5. Paper Charms (8.29)

Süre : 36.12

Bernardo Lanzetti / Vokal
Franco Mussida / Elektrik & Akustik Gitar, Vokal
Flavio Premoli / Klavyeler, Org, Vokal
Mauro Pagani / Flüt, Keman
Jan Patrick Djivas / Bas Gitar
Franz Di Cioccio / Davul, Perküsyon, Vokal 

4 Ekim 2017 Çarşamba

Samla Mammas Manna - Maltid 1973


                     

İsveç'ten çıkan ancak bir türlü hatırlanmayan progresif rock'ın ender güzellikte müzik yapan gruplarından biri, Samla Mammas Manna. 1970'lerin başında başladıkları müzik hayatına 80'lere kadar devam ettiler, hatta yıllar sonra tekrar biraraya gelip, yeni albüm de çıkardılar. Ancak 70'lerde yaptıkları albümlerin havası, atmosferi 80'ler sonrasında yok denecek kadar azdı.

Eğer Samla Mammas Manna grubu hatırlanacaksa, 70'li yıllardaki albümleriyle hatırlanmalıdır. O halde şöyle bir soruda sorulabilir; Samla Mammas Manna, niye hatırlanmalıdır?

Cevabı; Samla Mammas Manna, dönemin popüler olmayan, müziğin tamamen deneyselliğe dayandığı türleri ustalıkla biraraya getiren ve dinlerken zevk veren bir grup. Nedir bu deneysel müzik türleri derseniz, birincisi saykodelik rock derim. Öyle güzel ve hissedilmeyecek şekilde saykodelik rock'ı yaptıkları müziğe enjekte etmişler ki, etkisini hissedemiyorsunuz bile.

İkincisi avantgard ve caz müzik. Hem piyano'da, hem gitar'da hem de davul'da etkisini fazlasıyla hissediyorsunuz. İlk dinlediğimde saykodelik caz diye tanımlamıştım, en azından aklımda öyle bir şey oluşmuştu ama daha sonra tekrar tekrar dinlediğimde caz'ın özgünlüğünü ve avantgard'ın öncülüğünü daha net bir şekilde gördüm.

'Maltid' albümü Samla Mammas Manna'nın ikinci ve diğer albümleriyle birlikte en önde olan albümü. İlk albümlerindeki Frank Zappa ve Gentle Giant benzeri sıradışı müzik anlayışlarının bu ikinci albümde daha da üst düzeye çıkararak, 70'lerin avantgard progresif rock'ın en kaliteli albümlerinden birine imza attılar.

Albümdeki favori parçam, elbetteki giriş parçası 'Dundrets Fröjder'. Giriş kısmı senfonik ve folk ezgileriyle başlasa da parçanın sonlarına doğru saykodelik-caz gitar solosunun bana verdiği zevki ancak dönemin bazı ciddi grupları verebilir. YES, King Crimson, Gentle Giant gibi gruplardan bahsediyorum tabii ki burada.

Diğer parçarlarda ilk parçadaki gibi caz-avantgard atmosferiyle devam ediyor. Yer yer Gentle Giant yaratıcılığı gösterse de, hatta yer yer Zappa müziğine benziyor olsa da, Samla Mammas Manna bunlardan daha farklı bir havaya bürünebiliyor. Grup, bu ikinci albümüyle ne kadar kaliteli rock yapılabileceğini gösteriyor ve devam albümlerini de arkasından getiriyorlar.

Benim ikinci albümden başlamamdaki neden ise, yıllar önce bir arkadaşın tavsiyesi ile tanışıp, sadece bu albümle bütün gece içmiş olmamdır.

1. Dundrets Fröjder (10.43)
2. Oförutsedd Fçrlossning (3.10)
3. Den Aterupplivade Laten (5.53)
4. Folkvisa I Morse (2.07)
5. Syster System (2.27)
6. Tarningen (3.33)
7. Svackorpoangen (3.11)
8. Minareten (8.21)
9. Vaerelseds Tilbud (2.26)

Süre : 41.51

Coste Apetrea / Elektrik Gitar, Vokal
Lasse Hollmer / Akustik & Elektrik Piyano, Vokal
Lars Krantz / Bas Gitar, Vokal
Hasse Bruniusson / Davul, Perküsyon, Vokal