Bu Blogda Ara

4 Aralık 2017 Pazartesi

Eloy - The Vision, The Sword And The Pyre - Part I 2017



Bir önceki yazımda Nektar'ın ilk albümünü yazarken konsept albüm yapan gruplardan örnek vermiştim. Bir tanesi de Eloy'du. Yazıyı bitirip Eloy'un son albümünü bulup dinlemeye başlamıştım. Bir ay önce ilk dinlediğimde pek ilgimi çekmeyen albüm, beni kendisine neredeyse bağımlı yaptı.


70'li yılların Eloy müziğine alışkın olduğum için 90'lar sonrasının Eloy müziğini pek beğenememiştim. Son yazdığım yazı sonrası tekrar dinlemeye başladığımda ise alkolün verdiği etkiyle arkadaki sesleri duymaya başladım. Sanırım bir hafta olacak son yazıyı yazalı ve ben şuana kadar Eloy'un bu son albümünü en az 20 kez dinledim.

Grubun kurucusu, lideri konumundaki 72 yaşındaki Frank Bornemann'dan tek sözcük ile mükemmel bir albüm ortaya çıkmış.

Progresif rock fazlasıyla kaotik bir müzik türü. Daha önceki yazdığım bazı albümlerde de değindim, progresif rock'ı bir gruba yada müzikal atmosfere göre yorumlayıp, tanımlamaya çalışamazsınız. Yaptığınız takdirde ortaya boşluklar mutlaka çıkacaktır. Eloy'da benim için progresif rock'ın öncü grupları arasında yer almaz, hatta yaptıkları rock, progresif 'ilerici' diye bile anılmaz. Bu yer almayan gruplar arasında Pink Floyd, Camel, Deep Purple, Queen gibi bir çok bilinen grupta yer alır. Bu tür gruplar progresif rock değil, kendi müziklerini yaparlar. Aslında progresif rock'da bir çok grup ve müzisyen kendi müziğini yapmaktadır. Dinleyen ve eleştirisini yapanlar tarafından progresif yada değil diye yorumlarda bulunulur. O yüzden bu tür tanımlamaları çok da önemsemeyin. İstediğiniz, hoşunuza giden bu tür tanımlamara takılmadan bütün yaratıcı müzikleri dinleyin.

'The Vision, The Sword and The Pyre', 70'lerden beri Eloy'un yaptığı herhangi bir albüm gibi yine konsept bir albüm. Ancak şimdiye kadar yaptığı bilim kurgu temalı albümlere ek olacak bir albüm de değil. Bilen bilir, bilmeyenler için anımsatmakta yarar var.

Eloy; Eloi diye yazılır, H.G. Wells'in 'Zaman Makinesi' adlı hikayesinde, gelecekte ortaya çıkan bir insan türünün ismidir. Dolayısıyla Eloy grubu şimdiye kadar yaptığı albümleri bilim kurgu temeline dayandırmıştır.

Ancak 2017 yılında karşımıza bilim kurgu temalı bir albüm ile değil, 14. yüzyıl avrupası tarihiyle çıkıyor. 100 yıl savaşları diye bilinen, İngiltere-Fransa arasında ki savaş'da Fransızları savaşın galibi olmasını sağlayan katolik azizesi Jeanne D'arc'ın masalımsı hikayesiyle, Eloy belki de kendi müzikal yaşamını altın vuruşla tamamlıyor.

Albüm, progresif rock örneği değildir. Ancak günümüz progresif rock yapan ve dinleyenler için kaçırılmayacak bir albüm.

Rock opera olarak yazılan hikayenin ilk bölümü ağustos 2017'de satışa çıktı. Hemen ardından tiyatro oyunu olarak oynanacağı duyurulan albümün ikinci albümü de 2018 yılında geleceği bildirildi.

2017'nin son iki ayında buluştuğum ve müziğiyle beni benden alan Eloy'dan, 2018'deki devam albümü için en az bu albüm kadar müzikal bir şölen bekliyorum.

Eloy'un tarihi ve günümüzdeki durumundan gereksizce bahsedince, albümdeki müzikal atmosfere pek yer kalmadı.

Eloy; yani Frank Bornemann, ne 70'leri unutmuş nede günümüz müziğinden geri kalıyor. 'The Vision, The Sword and The Pyre' albümü bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Albümü defalarca üstüste dinlerken yer yer Eloy'un 70'lerini, yer yerde Roger Waters'ın 80'lerin ortasında Pink Floyd'dan ayrılınca başvurduğu bluesvari temelli albümleri aklıma geliyor. Örneğin 'The Call' parçası sanki Radio Kaos albümünden fırlamış gibi duruyor.

Elbette, bu durum Eloy'un Pink Floyd benzerliğinden değil, her iki grubunda temel aldıkları blues müziğinin rock müzikteki belirleyici etkisinden kaynaklanmaktadır.

'Ride By Night' parçası, beni albüme kitleyen ilk ve tek parça. Sadece bu parça ve benzeri üzerinden koca koca albüm yapıp, köşeyi dönen bir çok rock grubu var.

'Ride By Night' parçasının hemen devamında gelen, 10 dakikalık 'Chinon' parçası ise; yapısı, içinde bulundurduğu zengin melodi ve ezgileriyle albümün 70'leri anımsatmasıyla en öne çıkan anlarından birisi.

Albümde dikkatimi çeken başka bir parça ise 'Orleans'. YES'in Trevor Rabin'li dönemine benzer; hard rock'ı, saykodelik ve beat müziği, senfonik olarak kusursuz bir şekilde birleştiren bir parça.

Albümde ilk ve 23. (!) defa dinleyişimde de ilk önüme çıkan sesler bunlardı. Bundan sonra da bu albümü bir süre daha bu şekilde zevkle dinleyeceğime eminim.

1. Age Of The Hundred Years' War (4.16)
2. Domremy On The 6th Of January 14121 (1.47)
3. Early Sings... From A Longed For Miracle (4.13)
4. Autumn 1428 At Home (0.55)
5. The Call (5.51)
6. Vaucouleurs (4.35)
7. Ride By Night.. Towards The Predestined Fate (3.29)
8. Chinon (9.46)
9. Prophecy (4.39)
10. Sword (5.54)
11. Orleans (4.25)
12. Les Tourelles (7.23)
13. Why? (5.10)

Toplam Süre: 62.23

Frank Bornemann / Vokal, Elektrik Gitar
Hannes Folberth / Klavyeler
Michael Gerlach / Klavyeler
Klau-Peter Metziol / Bas Gitar
Bodo Schopf / Davul

Konuklar
Anke Renner / Vokal
Volker Kuinke / Blok Flüt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.