Son bir aydır yeni albümleri dinlemekten eski klasik albümleri dinlemeyi neredeyse unutmuştum. O yüzden L'albero Del Veleno ilaç gibi geldi. Yakın zamanda çıkardıkları bu ikinci albüm dinlerken 70'lerin müziğini aramaz oldum.
Bu ay için bu albümden sonra sanırım iki albüm hakkında daha yazı yazıp, bu yılın en iyi albümleri diye bir liste hazırladıktan sonra bu ayı bitirecektim.
Düşüncem bu yöndeydi ve bu şekilde bu ay ve yılı bitecek.
O kadar çok yeni çıkan albüme baktım ki, büyük çoğunluğu neredeyse birbirinin kopyası niteliğindeydi. Kısacası güzel ve yaratıcı albüm bulmakta bir hayli zorlandım. 2000'lerde müziğe başlayan ve devam eden bildiğim bazı grupların yeni çıkan albümleri de bulup dinlemeye çalıştım ancak onlar da yine kendi kendilerini taklit etmekle yetinmişlerdi.
Sonuç olarak hazırlayacağım listede çoğunlukla yeni grupların albümleri olacak. Bu albümlerden birisi de 'Tale of a Dark Fate'.
L'albero Del Veleno', 2010 yılında kurulan grup, 70'lerin efsane gruplarından Goblin gibi film müzikleri yapmaya heveslenerek albüm çalışmalarına başlamışlar. Goblin'den farklı olarak grup, her parça için kısa film yapmayı amaçlamış. Film şirketleri ile görüştüklerinde ise güzel fikir olduğu belirtilmiş ancak satış kaygısıyla bir süre oyaladıktan sonra cevap vermeyi tamamen kesmişler. Grup da film işinden bir süreliğine vazgeçip sadece müzik albümleri yapmaya odaklanmışlar.
L'albero Del Veleno, 70'lerin progresif rock anlayışı ile günümüzün bazı rock türlerinden esinlenerek sözsüz, tamamen enstrüman olan bir albüm ortaya çıkarmışlar. Albüm konusu eski yunan mitolojisinde olan Zehir Ağacı'nı konu ederek oluşturulmuş. Aynı zamanda bu 'Zehir Ağacı' gruba adını da vermiş.
Albümün hikayesi ise zehir ağacına ulaşan kahramanın ağacın meyvelerini yemesiyle başlar. Sonra kahraman uyku tanrısı (hypnos) tarafından uykuya yatırılır. Uykusunda ise zehirin etkisiyle canavarlar arasında yolculuğa çıkar. İkinci bölümde uyku tanrısının ikiz kardeşi ölüm tanrısı (thanatos) ile karşılaşır ve her insanda olan 3'lü kader anlayışı ile başbaşa kalır. Burada en çok güvendiği kişi olan annesinin tekrar canlandırıldığını görür. Son bölümde 'Moros' ile insanın kaderinin anlatılır.
Grup, mitolojik bir hikayeyi fantastik bir şekilde anlatmaya çalışırken müziğinde melankolik ve saykodelik sesler çıkarır. Albüm biraz da karanlık olması sebebiyle yukarıda bahsettiğim Goblin tarzı synth kullanımı yaparken, günümüz post rock'ından ve saykodelik müzikten de beslenir. En önemlisi ise flüt ve keman'ı da albümde kullanarak halk müzik ve klasik müzik ezgilerini de hissettirir.
Albümü ilk dinlediğimde hissetmeye başladığım 'italyanlardan takip edilecek güzel bir grup' fikrine hala sahibim. Bir çok yeni çıkan albüme baktıktan sonra yaratıcılık olarak beni fazlasıyla doyuran bir albüm oldu.
Birkaç gün içinde bitireceğim en iyi albümler listesinde belki ilk 5 albüm arasına giremeceyek ama kesinlikle en iyi 10 albüm arasında olacaktır. İtalyan progresif rock'ın 2017 yılında hala yaratıcılığının yaşadığını gösteren mükemmel bir albüm.
1. Prelude – The Poison Tree (1.20)
ACT 1 (Hypnos)
2. Morpheus (6.15)
3. Phobetor (3.18)
4. Interlude I – Momus (1.23)
5. Phantasos (5.51)
6. Interval (0.15)
ACT II (Thanatos)
7. Clotho (7.10)
8. Lachesis (4.09)
9. Interlude II – Ananke (3.48)
10. Atropos (5.38)
11. Postlude – Moros (4.56)
Süre : 44.03
Nadin Petricelli / Klavyeler, Synth (ses düzenleyicisi)
Lorenzo Picchi / Elektrik Gitar
Michele Andreuccetti / Bas Gitar
Marco Brenzini / Flüt
Jacopo Ciani / Keman & Viyola
Claudio Miniati / Davul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.