Bu Blogda Ara

13 Mayıs 2019 Pazartesi

Anna Sjalv Tredje - Tussilago Fanfara 1977



Bir önceki yazımda Tangerine Dream üyelerinden Johannes Schmoelling'in solo albümü yazdıktan sonra doğru dürüst odaklanıp herhangi bir albüm dinleyemedim. Bugün sabah geç uyandığımda da ayılabilmek için yattığım yerden bilgisayarı açıp albüm aramaya başladım. Karşıma daha önce adını  bile duymadığım Anna Sjalv Tredje adlı grup çıktı. Akşamdan kalma olduğum içinde müziği önemsemeden açıp dinlemeye başladım. 10 dakika sonra da karşımda, Tangerine Dream-Popol Vuh-Klaus Schulze-Ashra karışımı bir müzikal atmosfer ortaya çıktı. Albümü tamamen bitirdikten sonra da akşam yazabilmek için (yani şuan) üstüste 4-5 kez daha dinledim.

Anna Sjalv Tredje, 1971 yılında kurulan ve 1979'da dağılan kurulan iki kişilik bir grup. Progresif rock'ın ve elektronik müziğin günümüze göre daha az olduğu 70'lerin İsveç'inde biraraya gelen iki genç, müziklerini albüm yapmadan uzun bir süre kendi başlarına yaptılar. 1977 yılında ilk albümlerini çıkardılar bir süre sonra da iki kişilik grup dağılır. Grup üyelerinden Ingemar Ljungström (daha sonra en azından soyadının nasıl yazıldığını unutacağım), Cosmic Overdose grubuna katılır. Daha sonra bu grup 80'lerin popüler gruplarından Twice A Man grubuna evrilir. Grubun diğer üyesi Michael Bojen ise bir süre müzikten uzaklaşır tekrar müziğe döndüğünde ise Twice A Man grubuna katılır.

Albüm, her iki müzisyenin sonradan dahil oldukları Cosmic Overdose (Twice A Man) müziğindeki synth-pop'tan bir hayli farklıdır. Gerçi, Cosmic Overdose dönemi de synth-pop olarak geçiyor olsa da müziklerinde krautrock'tan çok etkilenmişe benziyorlar.

Bu sabah da ilk kez dinlerken (bilgisayarımda indirip dinlemediğim, bilmediğim yüzlerce albüm var) farkettiğim krautrock ve 70'lerin Almanya'sının elektronik müzik akımından fazlasıyla etkilenmişler. O yüzden albümü dinlerken Tangerine Dream'in avantgard dönemi (1971-75) müzikal zevkini fazlasıyla alıyorum.

Elektronik müziği her ne kadar bir çok farklı ülkelerden yapan müzisyenler çıkmış olsa da(Türkiye, Japonya, İngiltere, İtalya, Fransa gibi) Almanya ve dönemin Sovyet Rusya'sında üretenler daha ağırlıktadır. Hatta elektronik müzik Almanların icadıdır diyenler dahi vardır. Moğollar grubu üyesi bir röportajında elektronik müzik için bu tanımı kullanmıştır. Dolayısıyla elektronik müzik akımını temel olarak iki ekole ayırabiliriz. Alman ekolü ve Rus ekolü.

'Tussilago Fanfara' albümünü 70'ler Almanya'sının elektronik progresif rock döneminin bir ürünü olduğu rahatlıkla söylenebilir. Üstüste binen sesler(dolayısıyla minimal olmayan, olamayan), synth kullanımı ile senfonik bir şölene dönüşür ve sürekli kendini tekrarlayan, saykodelik etkisi yaratan ritim ve armonilerle ilk 3 parçada Tangerine Dream-Klaus Schulze müziğinin etkisi hissedilir. Son parça ise ilk 3 parçadan bir hayli farklıdır. Popul Vuh-Ashra (hatta Amon Düül II) benzerliğinde olan parça, fazlasıyla da saykodelik etki gösterir. Albüm elektronik müzik diye tanıtılsa da son parça ile krautrock'a meyillenir. Ki zaten grup üyelerinin daha sonra dahil olacağı grubu kuran kişi yine bu albüm gibi bilinmeyen ama dinlendiğinde büyük keyif aldıran, tek albümlerinde saykodelik-krautrock etkisi olan Algarnas Tradgard grubunda çalmıştır.

Albüm için ise yukarıda dediğim gibi elektronik müziğin Alman ekolündendir diyebiliriz. Rus ekolünü de seviyor olsam da, hatta diğer ülkelerden çıkan bir çok elektronik müzik albümünü de severek dinliyor olsam da Almanya'dan çıkan gruplar benim için daha ön plandadır.

Son olarak, albümü dinlediğinizde karşınızda bir Tangerine Dream yada Klaus Schulze bulamayabilirsiniz ama 70'lerin krautrock'ından ve elektronik müzikten etkilenen 2 gencin mükemmel yaratıcılığını bu albümde görebilirsiniz.

1. Mossen (7.12)
2. Ankomster Utanför Tiden (11.38)
3. Den Barbariska Söndagen (14.26)
4. Tusen Ar & Sju Timmar (8.14)

Süre : 41.30

Ingemar Ljungström / Klavvyeler,  Synth (ses düzenleyicisi)
Mikael Bojen / Klavvyeler,  Synth (ses düzenleyicisi), Elektrik Gitar

10 Mayıs 2019 Cuma

Johannes Schmoelling - Lieder Ohne Worte 1995




Johannes Schmoelling, 1979 yılında Tangerine Dream grubuna dahil olur. Öncesinde okuduğu sanat okulunda müziğe, özellikle elektronik müziğe ilgi duyması onu müziğe daha çok odaklandırır. 1977 yılından itibaren müzik ile ilgilenlemeye başlar. 1979 yılında Tangerine Dream gruba katılarak,  ayrılan Peter Bauman'ın boşluğunu doldurur. 1980 yılında 'Thief', 1985 yılında da Ridley Scott'un 'Legend' (filmin soundtrack'lerinde Pink Floyd'dan David Gilmour, Yes'den Jon Anderson vardır) filmlerinde ses düzenleyicisi olarak yer alır.


Schmoelling, 1985 yılında Tangerine Dream grubundan ayrıldıktan sonra dizi-film müzikleri ve kendi albümlerini yapmaya başlar. İlk solo albümünü gruptan ayrıldıktan bir yıl sonra 1986 yılında çıkartır. Günümüze kadar da hem solo albümleri hem de film müzikleri yapmaya devam eder. 2010'lı yıllarda Tangerine Dream gitaristi Edgar Froese'nin oğlu Jerome Froese'nin Loom adlı grubuna girer. Ayrıca Jerome Froese'nin konserlerine misafir müzisyen olarak katılır. En son albümünü (aynı yıl 2 albüm birden) ise 2 yıl önce 2017'de çıkartır.

Johannes Schmoelling popülerlik anlamında pek bilinmemesine rağmen, elektronik müziğin öncülerinden olan Tangerine Dream üyeliği dolayısıyla ismi çok da yabancı değil. Kendi albümlerinde olduğu gibi dizi-film müziklerinde de 1980'ler Tangerine Dream müziğini fazlasıyla hissettirir. 'Erdenklang' albümünde de 80'ler Tangerine Dream etkisi devam eder.

'Erdenklang' yada diğer adı 'Lieder Ohne Worte' (sözsüz şarkılar) albümünde, 80'ler Tangerine Dream etkisi olduğu kadar içinden çıktığı krautrock etkisi de vardır. Ancak daha önemlisi Schmoelling bu albümünde diğer albümlerine göre krautrock'da önemli bir yere sahip olan synth etkisini bir hayli azaltmıştır.


Schmoelling bu albümünde yapmak istediği klasik müziği elektronik müziğin içine yerleştirmekti. Aynısı yada bir benzerini 60'ların sonlarında ve 70'lerin başlarında rock müziğin içinde yapılmıştı. Bunu da evlilik marşı denince akla gelen, klasik müziğin romantik döneminin önemli isimlerinden Mendelssohn müziğini kendi müziğine yansıtarak yaptı. Bunda da fazlasıyla başarılı oldu. 

'Nursery Ryhme', klasik müziğin minimalist bakış açısına sahip öncülerinden Eric Satie tarzı bir parçadır. Melodik olduğu kadar da ritmiktir. 'Gondola Song' ise Mendelssohn'un Gondol şarkısının bölümlerinden birisidir.  'Spinning' parçasında yine klasik müziğin etkisi fazlasıyla hissedilir. 'Jester's Nightwatch' parçası ise tamamen bas tonunun etrafında gezinir. 80'ler rock atmosferine uygunluk gösteren bir parça. 'Autumun Song', 'Huntsman's Song' ve 'Hymnus', Schmoelling'in albüm için örnek aldığı Mendelssohn'un klasikleşmiş eserlerinden bir kaçının elektroniklerle yorumlanışıdır. 'Maypole Song', Schmoelling'in kudüs'ü ziyaret edişinde ağlama duvarından etkilenerek yaptığı bir parçadır.

Albümün kapanış parçası Mendelssohn'un en bilindik eserlerinden 'Funurel March'. Schmoelling, klasik müziğe olan hakimiyetini gösterdiği en iyi yer. Hem klasik müziğin tadını hem de elektronik müziğin tadını fazlasıyla alıyorsunuz.

'Lieder Ohne Worte'; 'Sözsüz Şarkılar' Mendelssohn'un müziğinden ve bestelerinden esinlenilerek Schmoelling tarafından 1995 yılında ortaya çıkarılmış bir albüm. Hem progresif rock sevenler hem de elektronik müzik sevenler için kıyıda köşede saklanılması gerekli olan bir yaratıcılık. 

1. Nursery Ryhme (5.01)
2. Gondola Song (4.31)
3. Spinning (5.51)
4. Jester's Nightwatch (5.45)
5. Autumun Song (6.39)
6. Huntsman's Song (6.39)
7. Hymnus (8.29)
8. Maypole Song (6.51)
9. Funurel March (6.08)

Süre : 53.31

Johannes Schmoelling / Besteci, klavyeler ve synth(ses düzenleyicisi)

Jan Seliger / Davul (2,6,9)

4 Mayıs 2019 Cumartesi

Bacamarte - Depois Do Fim 1983




Dahilerin müziği; progresif rock için özellikle 1970'li yıllarda yapılanı için söylenebilecek en güzel sözlerden ve tanımlardan biri.

Bu sözü, progresif rock üzerine türkçe yazılar bulup okurken bir blogda denk gelmiştim. Radyo Eksen'de yayın yapan Meral Akman'ın kendi yazdığı bloğunda progresif rock'ı böyle tarif etmişti. Sanırım Merak Akman bu sözü müziğin 'dahi çocuğu' olarak gösterilen Steve Wilson'dan esinlenerek söylemişti.

Ancak Steve Wilson için söylenen 'dahi çocuk' sözüne katılamam, 70'li yılların progresif rock müziği için ise rahatlıkla kullanabilirim.

Başka bir zamanda, yerde ve mekanda ise progresif rock ile progresif metal arasındaki farklılıklar üzerine bulduğum bir kaç forum sitesindeki yorumlara takılmıştım. Forumun birinde bir kişi şöyle bir soru soruyordu ve kendince progresif metal'in progresif rock'dan çok farklı bir tür ve anlayış olduğunu belirtiyordu.

Progresif rock parçaları özellikle 70'li yıllarda yapılanlar çok daha karmaşık yapılara sahipti. Örneğin Genesis'in 'The Musical Box' parçası karmaşık bir yapıya sahip ve sadece gitar ve klavye sololarıyla mevcut değil, hem armonileri hem de melodileri açısından zengin; bir o kadar da farklı türlerden müziklerin harmanlanması gibiydi. Bu parça ve buna benzer 70'li yıllarda yapılan bir çok albüm için progresif tanımı yapıldı. Ancak ben bu müzik anlayışını progresif metal denen türde göremiyorum, diyordu. Devamında progresif sözcüğünün ilerici anlamı progresif rock için uyumluydu ama metal için bu daha çok aşamalı (aşamalı metal) anlamını içeriyor diye yazıyı bitiriyordu.

Yazıyı okumanın üzerinden çok zaman geçtiği için anımsayabildiklerim kadarıyla o kişinin aklında olanı aktarmaya çalıştım. Ki progresif metal türü aynı o kişi gibi progresif rock'ın bir türü olarak değil de farklı bir tür olarak görüyordum. Bu yazı ise sadece iki türün arasındaki farkı anlamamda yardımcı oldu.

Bacamarte ile progresif metal'in yada Steve Wilson'un ne alakası var derseniz, yoktur. Bacamarte'nin müziğini anlatabilmek için bunları anımsatmak istedim.

Progresif rock'ın 1960'ların sonları ve 70'lerin başlarında bu kadar popüler olmasının tek nedeni o dönem henüz rock müziğin popüler olmayışı ve yüzlerce alt dala ayrılmayışıdır. Rock müzik popüler bir tür olmayınca o dönem müzik yapmak isteyen kişiler ve gruplar daha rahat hareket ediyorlardı ve yapmaya çalıştıkları müzikte daha yaratıcıydılar. Para kazanmaktan ziyade müzik sanatını halkın geneline yansıtmak gibi bir nedenleri yada amaçları olduğunu varsayarak tarih, mitoloji, bilim kurgu, siyaset, edebiyat ile ilgileniyorlar ve müziklerine bunu yansıtıyorlardı. King Crimson grubu bir şair'in şiirlerine kendi albümünde yer verirken Genesis grubu müziğinde mitoloji ile bilim kurgu'yu birleştiriyordu. Ki bu durum bir süre sonra ortaya çıkan ve progresif rock'tan daha popüler olan Hard Rock ve Heavy Metal içinde geçerli olacaktı. Ancak bu iki tür arasındaki durum, progresif rock ile hard&heavy, müziğe bakışlarından dolayı farklılaşıyordu. Progresif rock; caz, avantgard, klasik müzik, folk müzik; saykodelik ve beat müziğin üzerinden inşa edilirken, hard&heavy daha çok gitar ve ritimler üzerinden gidiyordu.

Nitekim günümüzde olan bu ayrılış hala devam etmektedir.

Bacamarte, 1980'lerin başında Brezilya'da kurulan bir grup. İçinde bulunduğu dönem daha çok hard&heavy'nin yaygın olduğu ve gençleri etkilendiği bir dönem. Bacamarte grubu içinde bulunduğu bu dönemden değil, 10 yıl önce yapılmış ve kısmen de çoktan unutulmuş bu müzikten yaranlanarak albüm yapmak istedi ve ortaya çıkardıkları albüm ise yukarıda bahsettiğim progresif rock-progresif metal ayrımını yapan kişinin istediği progresif rock'a uygun mükemmel bir örnek oluşturdu.

Bacamarte 'Depois Do Fim' albümüyle 1983 yılında bir nevi Brezilya'da 70'li yılların progresif müziğini tekrar yaşatır.

'UFO' parçasında klasik müziğin romantik dönem italyan müziğini kullanırlarken davul ritimleri Phil Collins'in Genesis dönemi kullandığı agresif yapıyı andırıyor. Bir sonraki parça 'Smog Alado' yine aynı klasik müzik esintili olarak başlıyor, daha sonra da İtalya'dan PFM'nin kullandığı folk-ritimli (füzyon, folk fusion görünümlü) 'E Festa' parçasını akla getiriyor. 'Miragem' parçası ise folk-caz (Area) ile senfonik müziği biraraya getiriyor. 'Passaro De Luz' parçası ise vokaller ve akustik gitar atmosferi ile Renaissance ve Curved Air'in yaptığı folk müzik klasik senfonik müziği  anımsatıyor.

'Cano' bir çok progresif rock grubunun geçiş müziği olarak kullandıkları ara müziklerden birine örnek, 'Cano' parçası değil bundan sonraki 'Ultimo Entardecer' asıl olandır. Albümdeki belki de en yaratıcı parçadır; 'Cano' ile ön hazırlığı yapılan parça, italyan progresif rock'ının efsane albümlerinden birine imza atan Alphataurus'un uzay-senfonik yapısını alır ve kullanır. Parçanın içini ise Renaissance'ın albümlerinde olduğu gibi klasik müzikten alıntılarla doldurur. Aynı giriş parçası 'UFO'daki gibi Phil Collins'in agresif davul kullanımını vardır.

'Controversia', 'Cano' parçası gibi bir sonraki parçaya öncülük eder. Parça İtalyanların dev isimlerinden Banco ile progresif rock'ın bambaşka tanımlanmasına yol açabilecek olan Gentle Giant tarzı karmaşık bir yapıya sahiptir. Devam, yani ana parça olan ve albüme adını veren 'Depois Do Fim' ise Banco'nun 1974-77 yılları arasında yaptığı avantgard-senfonik yapısını paralel bir biçimde ilerler.

Ve albüm biter.

1995 yılında Cd basımında albüme bir parça daha eklenir, 'Mirante des Estrales'. Grubun varedicisi, lideri ne derseniz uygun olabilecek olan gitarist ve her türlü müzik enstrümanını çalabilen Mario Neto tarafından parça albüme eklenir. Parçadaki bütün enstrümanları Mario Neto çalar. 'Mirante des Estrales' klasik gitar kullanımı açısından YES'in gitaristi, benim en sevdiğim üç gitaristen biri olan, Steve Howe tarzını andırır, ritimler ise akdeniz müziğini en güzel biçimde rock müziğine sokan PFM'i akla getirir. Albümde sevdiğim ilk parça. Hele parçanın sonunda elektrik gitar ile yaptığı kısa solo ise YES'in 'Soon' parçasının mükemmelliğini ve nasıl progresif rock müziğini etkilediğini gözünüze sokar niteliktedir.

Bacamarte'nin müziğini ve albümünü bu şekilde anlatmış olmamı mazur görün, çünkü grubun yaptığı aslında avantgard'ı, folk müziği, klasik müziği ve caz'ı birleştirmekti. Bunu da mükemmel bir biçimde yapmışlardı.

Burada öykündükleri, esinlendikleri 10 yıl öncesinin müziğini ve gruplarını anımsatmak Bacamarte'nin müziğini küçümsemek değil, kalitesini göstermek içindir. Bacamarte grubu da en az Genesis, Banco, Alphataurus, Renaissance, PFM, Gentle Giant ve YES kadar bilinmesi gereken progresif rock grupları içinde yer alması gerekir.

Son söz olarak, Bacamarte'nin 1983 yılında çıkarmış olduğu albüm; aslında progresif rock anlayışının 80'lerde de devam ettiğinin göstergesidir.


1. UFO (6.26)                                         
2. Smog Alado (4.11)
3. Miragem (4.54)
4. Passaro De Luz (2.28)
5. Cano (1.59)
6. Ultimo Entardecer (9.29)
7. Controversia (1.57)
8. Depois Do Fim (6.31)

Süre : 37.52

Jane Duboc / Vokal (2,4,6,8)
Mario Neto / Akustik & Elektrik Gitar, Yapımcı
Sergio Villarim / Klavyeler
Marcus Moura / Flüt, Akordion
Delto Simas / Akustik & Elektrik Bas Gitar
Marco Verissimo / Davul
Mr. Paul / Perküsyon