Bu Blogda Ara

22 Haziran 2016 Çarşamba

Nemrud - Nemrud 2016



Nemrud”u nasıl tanıdım. Aslında tanımadım. 2008 yılında Eloy’un Frank Bornemann röportajıyla Mert Göçay’ı tanımıştım internet üzerinden. Daha sonra da facebook üzerinden tanışmıştım. Mert Göçay sayesinde tanıdım Nemrud’u. Doğrusu Mert Göçay’ın bizim bir grubumuz var. Yakında albüm çıkartacağız demesiyle grubu tanıdım. Sağolsun ilk albümü ‘Journey of Shaman’ tanıtım konserine de çağırmıştı. Gitmemezlik etmedim tabii ki. Nemrud’un ilk albümünü konserinden dinleyip tanımış oldum. Yıl 2011.
Sonra ki yıllarda niyeyse saykodelik rock’tan biraz uzak kaldım. Senfonik, caz füzyon  ve eklektik progresif daha çok zamanımı alıyordu. İkinci albümlerini de (Ritual) kendimi vererek tam anlamıyla dinleyemedim.

Geçenlerde arkadaş Nemrud’un yeni albümü çıkmış, dinledin mi diye sorunca, merak ettim. İnternet üzerinden bakınca albüm kapağı fazlasıyla cezbetti. Eski Türk (Göktürk) alfabesiyle (tamgalar) bir mesaj yazılmıştı. Albüm kapağı her ne kadar cezbettiyse de acaba ilk albümleri kadar etkileyecek mi beni diye bir düşünce oluşmadı da değil. Haber eden ve öneren arkadaş, albümü çok beğendiğini, bu kadar kaliteli bir müzikal yapı beklemiyordum deyince ilgim daha da çok arttı.

Genel olarak metal ve progresif metal’den (ve saykodelik) uzak duran biriyim. Albümü ilk dinlediğimde de metalik ritimler, sesler biraz itici geldi. Bir kez dinledikten sonra daha sonra yine dinlerim diyerek bıraktım. Sonrasında tekrar dinlemeye başladığımda düşüncelerimde pek bir değişiklik olmadı. Taa ki ‘The Euphrates’ parçasını dinleyene kadar. The Euphrates; fırat.

‘Nemrud’ albümü grubun ismini taşıyor. Nemrud tarihte bilinen akad krallarının en zorba olan isimlerinden birisi. Dini kaynaklarda bolca bahsedilir. Nemrud grubu da albümle bizi tarihte ki Nemrud’un yanına götürüyor. 4 bin yıl öncesine.

Albüm konsept bir albüm olduğu için parçalar birbirleriyle bağıntılı.

İlk parça, ‘Gods of the Mountain’; aniden ortaya çıkan tanrıların dağın (Nemrud) üzerinden insanoğluna yeni bir hayat ve özgürlük verilmesi anlatılıyor. Parçanın girişinde kozmik sesler duyarsınız. Davul ve org devamını getirir. Eloyvari müzik ile bence Nemrud grubu, kendi müzikal karakterlerini bulmuş. Albümde bana itici gelen metalik seslerdi. Bu parçanın sonlarına doğru çalan heavy metal ritimlerine hala alışabilmiş değilim. Sanırım bir kaç kez daha üst üste dinlersem o kadar itici gelmez.

İkinci parça, ‘Lion of Commagene’; uzak doğudan tanrıların prensi adalet için gelir. Kommagene’nin aslanı. Adaleti sağladığını düşünürken işler istediği gibi gitmez. Giriş kısmında ki saykodelik org tınıları yer yer insanı geriyor, sonrasında gelen vokal hattı bu gerilimi devam ettiriyor. Parçanın içinde Camel, Pink Floyd gibi progresif rock’ın devlerinden esintiler var. Nemrud’u klasik progresif rock’a yakınlaştıran da sanırım bu durum. Albümde en çok dikkatimi çeken cazvari klavyenin belirginliği. ‘Lion of Commagene’ parçasında da bu cazvari org kendisini fazlasıyla hissettiriyor.

Benim favori parçam. ‘The Euphrates’, Türkçesi fırat. Nemrud fıratın iki yakasında ki kavgayı mı anlatıyor (zaman ve mekanın dışında), yoksa 4 bin yıl öncesinde yaşanan olaylardan ders mi çıkarmamızı istiyor, buna dinleyen kişi yorum yapsa daha iyi olur. Benim yorumum çok kişisel olabilir. Parçaya fırat’ın sesini duyarak başlarsınız. Org’u sanki Tangerine Dream’den Peter Baumann çalıyor derken davul ve gitar keser bu saykodelik elektronik atmosferi. Pink Floyd’un ilk dönem gitar, bas ve davul öncülüğünde ve arkasında org kombinasyonunun melodik saykodelik yapısı sizi bir süre oyalar. Taa ki yedinci dakikaya kadar. Altıncı ve yedinci dakika arası fıratın sesi duyulur. Sonrası Eloy’un yaptığı kozmik progresif rock’ın çoşku verici bölümlerinden bir parçaymış gibi Nemrud’un gitar ve org soloları başlar. Mert Göçay melodik gitarı daha çok ön plan gibidir. Dikkatli dinlerseniz Mert Topel’in cazvari org’unun ne kadar yaratıcı olduğunu görürsünüz. Ki zaten beni albümü tekrar tekrar dinlememi sağlayan Mert Topel’in org’u oldu. Son kısımda ki heavy metal riffleri dahi beni bu parçayı tekrar tekrar dinlememden alıkoymadı.

‘Forsaken Throne’ kapanış parçası. Albümün sonu olduğu gibi anlatılmak istenilen herşeyin de sonu. Kederlerimizin, günümüzün, kabuslarımızın, savaşlarımızın sonu. Herşey masmavi olacak. Ve şimdi her sabah bir umudumuz var. Cennetimiz de, geleceğimiz de masmavi olacak aynı gökyüzü gibi.

Bunlar Nemrud’un kuralları.

Albümün son parçası dedik ya aynı zamanda en uzun parçası da oluyor, ‘Forsaken Throne’. Bir rüzgar sesi duyarsınız ve Tangerine Dream atmosferi bir anda sarar her yanınızı. Sözlerin olduğu kısımda devam eder bu durumda. Sekizince dakikadan sonra artık albümün sonu gelmiştir. Bizim de sonumuz gelmiştir.  Ağır progresif yapı heavy metal yapıyla içiçe geçmiş. Son kısımlarında yine Tangerine Dream’in kozmik atmosferine dönersiniz. Öyle ki Mert Göçay’ın gitarı yer yer David Gilmour gitarını hatırlatır. Hem parçanın hem de albümün bitişi Rush’ın ağır progresif rock müziğine güzel bir örnektir.

Eğer benim gibi senfonik, eklektik yada elektronik progresif üzerine yoğunlaştıysanız ve albümü dinlemekte zorlanıyorsanız, Mert Topel’in org’una odaklanın. Mert Topel org’u sizi albümün içine çekecektir.

*****

Nemrud, Türkiye’den çıkma bir grup olsa da, yaptığı müzikle yerelliği değil  evrenselliği takip etmeye çalışan bir grup. Ve bunu bu albümüyle mühürlemiş. Bundan sonra onlar için bir geri dönüş yok. Yapacakları tek şey bu evrenselliği devam ettirebilmek. Benim de onlardan geri dönüş yapın, yerel müzik yapın diyecek halimde yok. O halde, hep birlikte evrenselliği yakalamaya çalışalım.

Son olarak albüm kapağı 70’li yıllar da rock albümlerinin kapak tasarımlarını yapan Betül Dengili Atlı’ya ait. 70’li yılların Jethro Tull ve bir çok rock albümünün Türkiye baskıları Betül Dengili Atlı tarafından çizilip, hazırlanmış. Albüm için biraz araştırayım derken önüme bunlar çıktı. Progresif rock dinlerken birşeyler öğrenmenin tadı başka oluyor. Yıllar öncesinde Mert Göçay’dan Eloy ile bilgi edinirken yine sayesinde kendi tarihimizden de birşeyler öğrenmiş olduk.

1. Gods of the Mountain (11:22)
2. Lion of Commagene (12:33)
3. The Euphrates (11:03)
4. Forsaken Throne (14:50)
Süre : 39.48
Kadro
- Mert Göçay / Gitar, Vokal
- Levent Candaş / Bas Gitar
- Mert Topel / Klavye
- Mert Alkaya / Davul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.